Nevzat Evrim Önal: “Avcıoğlu, güncel bir sosyalist devrimci teori için başlangıç noktası olabilir”

Yazar ve akademisyen Nevzat Evrim Önal’a göre, Doğan Avcıoğlu iktidar cüretiyle her zaman ciddiye alınması gereken bir aydın. Günümüz liberalizmine Avcıoğlu’nu kullanarak taarruz etmenin mümkün olamayacağını belirten Önal, onu kıymetli yapan asli unsurun tahlillerinden ziyade ihtilalci cüreti olduğunu savunuyor: “Tahlilleri hem aşıldı hem de tahlil edilen gerçeklik çok değişti. Ama devrimci mücadele açısından ihtilalci cürete, iktidara nasıl el konacağına dair arayışa ihtiyaç hiç bitmez. Sosyalist devrim mücadelesi, iktidar arayışıdır. Avcıoğlu’ndan öğreneceğimiz büyük doğru da, iktidardan kaçışın yenilgiyi peşinen kabul etmek demek olduğudur” diyen Nevzat Evrim Önal, sorularımızı yanıtladı.
– Yeniden basılan ve üzerinde yoğun bir biçimde yeniden tartışılan “Türkiye’nin Düzeni” kitabı ve Doğan Avcıoğlu sizce 2024’te neden önemli? Neyin eksikliğini kapatmaya çalışıyor bu kitap veya onun sayesinde bugün nelerin “gereğinden çok fazla olduğuna” dikkat çekmek mümkün oluyor? “Türkiye’nin Düzeni” diye bir şeyden söz edebilir miyiz bugün?
NEVZAT EVRİM ÖNAL – Doğan Avcıoğlu, kendi devrimini kendisi yapamayacağını düşündüğü emekçi sınıflar adına, bir çeşit profesyonel devrimcilik, aydın devrimciliği yapıyordu.
Devrimci aydın ya da kadro ile devrimci sınıf arasındaki ilişki bu kadar basite indirgenebilir değildir ve Avcıoğlu’nun devrimciliğinin çok daha ilerisinde Leninist öncü örgüt teorisi vardır. Öte yandan, Türkiye topraklarında aydınlanmanın Jakoben geleneği de, sosyalizmin Bolşevik geleneği de, üstü ne denli örtülmeye çalışılsa da dikkatli bakıldığında hemen göze çarpan izler bırakmıştır. Jöntürkler, İttihat ve Terakki, Kemalist hareket, yani liberalllerin “tepeden inmeci” diye mahkûm ettikleri ne varsa, esin kaynağında, çok basite indirgediğimizde, Robespierre ve Lenin vardır.
YAKICI BİR EKSİKLİK
Avcıoğlu Türkiye’nin Düzeni’ni kaleme alırken, Kemalist gelenek devrimci geçmişine çoktan reddi miras ilan etmişti. Öte yandan yükselmekte olan sınıf hareketinin öncülüğüne hazır, gözünü devrime dikmiş bir Leninist partinin kendisini gösterdiği söylenemezdi. Avcıoğlu’nun entelektüel motivasyonunun kaynağında, her şeyden önce bu eksikliğin yakıcılığının bulunduğunu düşünüyorum.
– Türkiye’nin Düzeni ve Avcıoğlu, AKP’nin toplumu tümüyle fethetmesine engel olan bir tür “halk kemalizmi”ne teorik stepne olabilir mi? Bu teorik temeli geçmişten aramak mantıklı mı? Yoksa burada sosyalizmle Türkiye aydınlanması (veya laik-toplumcu düzen) arasındaki geçişliliğe/devamlılığa bir örnek mi buluyoruz?
NEVZAT EVRİM ÖNAL – Türkiye’de artık, burjuva egemenliği yıkılmadan Kemalizm’e de temel teşkil eden cumhuriyet değerleri restore edilemez. Türkiye kapitalist kaldıkça bağımsız da olamaz, laik de olamaz, devletçi de olamaz. Yarı-devrimci yollar, karma ekonomi arayışları, özgürlükçü laiklik safsataları, emperyalizmle, bilhassa da ABD ve AB ile eşit ilişkiler kurmaya kalkan bir kapitalist bağımsızlıkçılığın ne maddi ne de ideolojik zemini var.
Dolayısıyla, her türlü teorik ilerleme geçmişe bakarak başlar, ama Avcıoğlu ancak güncel bir sosyalist devrimci teoriye ulaşmak için başlangıç noktası olabilir.
– Radikal cumhuriyetçi bir düşünür olarak Doğan Avcıoğlu’nun basit bir darbeci, bu arada Türkiye soluna son 30 yılda iyice sızan yeni moda bir linçle “Kürt düşmanı” olarak tanımlanması mümkün mü? Avcıoğlu Türkiye solundaki hangi vitaminlerin eksikliğine erkenden dikkat çekmiş oldu sizce? İktidar hırsı ve ona yönelik örgütlenmenin dışında hangi boşlukları öne çıkarmış sayılmalıdır? Dinciliği Türkiye’de iktidar yapan liberalizme karşı ülkemizdeki en etkili panzehirlerden birinin ve belki de birincisinin Avcıoğlu solculuğu (veya onun “radikal kemalizmi”) olduğunu söylemek, abartı mı olur?
NEVZAT EVRİM ÖNAL – Avcıoğlu “basit” olmamakla beraber darbecidir ve buna kategorik olarak olumsuz bir şey gibi yaklaşılması da liberal bir takıntıdır. Başarılı her devrim süreci, iktidara zorla el konan bir “darbe” anına eşyanın tabiatı gereği ihtiyaç duyar. Avcıoğlu’nun Kürt düşmanı olduğunu söylemek ise mümkün değildir, ama pek tabii ki Kürt milliyetçileri tarafından, Kürtçü olmayan diğer her politik figür gibi Kürt düşmanı olarak nitelenecektir. Bunun önemi olduğunu düşünmüyorum.
SOL YURTSEVERLİĞİN KAYNAKLARINDAN BİRİ
Doğan Avcıoğlu, sol yurtseverliğin en önemli kaynaklarından biridir. Kendi yazdığı dönemde solda genel olarak yurtseverlik güçlü olduğu için özel olarak bu yönüyle öne çıkmamış ama 12 Eylül’ün ardından sol liberalleştikçe Avcıoğlu’nun pozisyonu giderek kıymetli hale gelmiştir. Yine de, Avcıoğlu’nun kıymetini bilmek ama sizin de dediğiniz gibi abartmamak, liberalizm sorununu çözecek bir anahtar gibi görmemek lazım. Türkiye’nin ideoloji dünyasında sosyalizmin temel sorunlarından biri halen liberalizme karşı savunmada olmasıdır. Avcıoğlu’nun düşünceleri savunmayı tahkim edebilir ya da tahkim edilmesini sağlayacak ittifaklara zemin sağlayabilir, ama günümüz liberalizmine Avcıoğlu’nu kullanarak taarruz edemezsiniz. Aradan geçen zamanda hem ideolojik mücadelenin topografyası değişti hem de liberalizm repertuarını çok genişletti. Liberalizmle mücadele için ayağı günümüze basan tezlere ihtiyacımız var.
– Türkiye’deki devrimci hareketi vuran, bunu da önce medyayı elinde tutarak yapan liberal mikropların bir merkez karargâhı var: Birikim. Bu karargâhın tüm versiyonlarıyla uzak tutulduğu, gerçekten sosyalist bir öfke ve eylem tutkusu içeren çevrelerde bile Avcıoğlu’nun yeterince anlaşılabildiği söylenemez. Bu anlayış eksikliğinin kaynakları sizce nerede? Liberal ideolojilerde mi?
NEVZAT EVRİM ÖNAL – Dediğim gibi, Avcıoğlu döneminin insanıydı. Onun siyasi radikalizmi, yurtseverliğin düzenin kendisinde de büyük ölçüde tartışılmaz bir doğru ve norm, aydını tanımlayan temel unsurun ise toplumsal sorumluluk olduğu bir dönemin ürünüydü. Zaten bugün Avcıoğlu’nun düşüncelerinden, Türkiye’ye dair tahlillerinden ziyade, bunlardan yola çıkarak vardığı politik noktanın anlaşılmadığını düşünüyorum. Oysa Avcıoğlu kendi dönemi için “Türkiye’nin Düzeni”nin dışında bir figür falan değildi.
LİBERALİZMLE MÜCADELE
Aradan geçen zamanda yaşanan dönüşümün en önemli unsuru liberalizm kuşkusuz, ama asıl dönüşümün maddede olduğu unutulursa liberalizme sahip olmadığı bir ideolojik beceri de atfetmiş oluruz. Türkiye kapitalizmi çok gelişti, Avcıoğlu’nun en önemli dertlerinden biri olan azgelişmişlikten bugün aynı bağlamda bahsetmemiz mümkün değil. Liberalizmi asıl güçlendiren de bu zaten.
– Türk demenin utanılacak bir eyleme dönüştüğü bir zaman aralığında “Türklerin Tarihi” ve “Milli Kurtuluş Tarihi” genç kuşaklara yeni bir yol açabilir mi?
NEVZAT EVRİM ÖNAL – “Türk” meselesinin tartışılma biçimi tuhaf ve bunu ayakları üzerine oturtmamız lazım. Birincisi, Türkiye solu hiçbir zaman Türk milliyetçisi olmadı. Ulusal bağımsızlıktan yana olmak milliyetçilik değildir ve Türkiye solunun en bağımsızlıkçı döneminde Türk milliyetçiliği tam boy NATO’cu, Amerikancıdır, insanın köpekleşmesine tarihsel örnekler yaratmakla meşguldür.
Ne var ki Türkiye solu 12 Eylül’de yaşadığı büyük yenilginin ardından önemli bir bölümü giderek Kürt siyasetinin arka bahçesine dönüştü. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Türkiye solunda büyük hız kazanan liberalleşmenin, bu bağlamda da kuyrukçu bir tarafı var. Kürt hareketi zaten kendine içkin olmayan ve pragmatik bir çerçevede benimsediği sosyalizmi terk ettikçe, bir ayağını pro-emperyalist bir liberalizm ve sivil toplumculuğa diğer ayağını etnik milliyetçiliğe basmaya başladı. Metropollerin küçük burjuva kent merkezlerine sıkışan Türkiye solu buna eklemlenmek için ne yapabilirdi? Daha çok liberalizm. “Cihangir ittifakı” böyle kuruldu.
Liberalizm tüm dünyada geriledikçe ve Kürt hareketinin ideolojik karakterinde milliyetçilik giderek baskın bir nitelik kazandıkça, bu kuyrukçuluğun altı boşaldı. Tarihsel nitelikte olmasa da öğretici bir yenilgidir.
MİLLİYETÇİLİKLER VE LİBERALİZM
Ne var ki, Türkiye’de hem Kürt hareketinin hegemonyasından hem de bu yenik ve yıkık solun enkazından tamamen kopacak bir sosyalizm mücadelesi için bu kopuş “Türk” üzerinden olamaz. Ayrıca bu bir saçmalık. Kürt olmak da Türk olmak da ne utanılacak, ne de yüce bir şeydir. Amaç Türkiye bağlamında emekçilerin kurtuluşu olacak bir sosyalist devrimi aramaksa, kaderleri bu denli birbiriyle iç içe geçmiş bu iki milletin tek bir halk olmaktan başka çaresi yoktur. Ve ancak Kürt milliyetçiliğinin liberalizm üzerinden, Türk milliyetçiliğinin de basitçe maddi güce ve şiddet gücüne daha fazla sahip taraf olma üzerinden kurmaya çalıştığı hegemonyalar reddedilerek arada gerçek kardeşlik köprüleri kurulabilir.
Ben bu bağlamda köprülerin ortak geçmişe değil ortak geleceğe referansla kurulabileceğini düşünüyorum. Bu yüzden bu başlıkta Avcıoğlu’nun bu eserlerinin özel olarak fayda sağlayacağından da emin değilim.
– Türkiye’de 1923’ün tarihsel meşruiyetinin altını çizen ve buradan sol bir cumhuriyet projesine yürüyen Avcıoğlu’nun yarım yüzyıl önce önerdiği çözümlere dönüş önermek, acaba onu doğru anlamak mıdır? Yoksa onun açtığı kapıları genişletmek, bulgu ve saptamalarından hareketle yeni sosyalist bir yol mu inşa etmek gerekiyor? Nasıl?
NEVZAT EVRİM ÖNAL – Dediğim gibi, Avcıoğlu’nu kıymetli yapan asli unsur tahlillerinden ziyade ihtilalci cüretidir. Tahlilleri hem aşıldı hem de tahlil edilen gerçeklik çok değişti. Ama devrimci mücadele açısından ihtilalci cürete, iktidara nasıl el konacağına dair arayışa ihtiyaç hiç bitmez. Sosyalist devrim mücadelesi, iktidar arayışıdır. Avcıoğlu’ndan öğreneceğimiz büyük doğru da, iktidardan kaçışın yenilgiyi peşinen kabul etmek demek olduğudur.
SIRADAKİ: Okan İrtem: “Doğan Avcıoğlu hep iktidarı istedi ve ülkeyi yönetmeye talip oldu”