January 15, 2025

Tekin Yayın Dağıtım San.Tic.Ltd.Şti

Mimar Sinan Mah. Atlas Çıkmazı Sk. No:7 Üsküdar/İstanbul

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Elif Akkaya

Telefon

0216 323 20 20

E-mail

info@tekinyayinevi.com.tr

Website

Tekin Yayınevi

Teknik Sorumlu

Tetris Teknoloji

Aydemir Güler: “Doğan Avcıoğlu sola açılan bir cumhuriyetçiliktir!”

Aydemir Güler: “Doğan Avcıoğlu sola açılan bir cumhuriyetçiliktir!”

Yazar ve politikacı Aydemir Güler’e göre, Doğan Avcıoğlu ülke gerçeklerinin ayırdında, güçlü bir aydındır ve ona ya da çabasına yönelik liberallerin karalamalarının peşine düşerek yol almak mümkün değildir.

“Avcıoğlu evet bir radikal kemalist’tir. Ama radikalizmi, Mustafa Kemal döneminden daha ilkeli bir devletçiliğe yönelir. Cumhuriyet’in bağımsızlıkçılığının nasıl budandığını deneyimlemiştir ve radikal bir bağımsızlıkçıdır. Özgürlük kavramının içinin liberalce doldurulmasına karşı Avcıoğlu’nun eserinin ve mücadelesinin sağlam bir direnç öreceğini söyleyebiliriz” diyen Güler, sorularımızı yanıtladı.

– Yeniden basılan ve üzerinde yoğun bir biçimde yeniden tartışılan “Türkiye’nin Düzeni” kitabı ve Doğan Avcıoğlu sizce 2024’te neden önemli? Neyin eksikliğini kapatmaya çalışıyor bu kitap veya onun sayesinde bugün nelerin “gereğinden çok fazla olduğuna” dikkat çekmek mümkün oluyor? “Türkiye’nin Düzeni” diye bir şeyden söz edebilir miyiz bugün?

AYDEMİR GÜLER – Türkiye’nin Düzeni, bir kere güçlü bir “tarih tezi”dir. Tartışmasız sol bir tezdir, ama İttihatçı-Kemalist öncüllerinden de TKP-Komintern çizgisinden de ayrı ve özgündür. İkinci Dünya Savaşı sonrasına damga vuran dinamiklerden biri de, sömürgeciliğin çöküşü ve anti-emperyalist kurtuluş hareketleriydi. Avcıoğlu bu bağlamla kuvvetli bir biçimde ilişkili.

Uzaktan bakarak Doğan Avcıoğlu’nun İttihatçı-Kemalist çizgiyi “sadece sürdürdüğünü” düşünmek yanılgı olur. Avcıoğlu o dönem İsmet İnönü’ye kalan bu çizginin hayli ötesindedir. İnönü’yü Bayar-Menderes’le eşitleyemeyiz, ama Paşa’nın Kemalizm kulvarına sadık görünmesi, esasen sağının başkalarınca doldurulmuş olmasından kaynaklanıyordu.

Avcıoğlu burjuva devriminin yetersizliğinin tamamen bilincindedir ve düşünce sistematiğinde Marksizmin pozitif, kurucu etkisi hissedilir. 27 Mayısçılık ise sadece pratik bir krize çare yöntemi, düzenin sıkışmasına gösterilen reaksiyondu.

Bundan ibaret olduğu, felsefi, ideolojik derinlikten yoksun olduğu için de herkes boş kağıdı doldurmaya niyetlenebildi. O zamanlardan Amerikancı Türkeş de, devrimci demokrat diyebileceğimiz askerler de, Milli Birlik Komitesi’ne proje sunmaya girişen aydınlar, hatta solcular da. Bu arada ABD de yeni dönemin siyasal hukuksal yapısını doğrudan Anayasa konseptine el atarak etkilemeye çalışıyordu. Kriz anında herkesin üşüşmesi doğaldır, ama 27 Mayıs’ın masaya koyduğu kâğıt da hakikaten boştu!

Avcıoğlu, belki bu kısır tabloyu görerek çok boyutlu bir işe girişmiş. Türkiye’nin Düzeni’nin bir tarih tezi olması bununla ilgili.

AVCIOĞLU BİR STRATEJİ KURDU

Tarih tezi deyiminden teorik katkıdan fazlasını anlamak gerekir. Avcıoğlu gelecekte nasıl bir düzene ihtiyaç olduğunu, neyin mümkün olduğunu temellendiriyordu.

Ve bir strateji kurdu. Sürecin sonundan geriye doğru bakıldığında Yön Bildirisi, Yön’ün kendisi, kitap ve Devrim gazetesi, siyasal dinamiklere, örgütsel oluşumlara müdahaleleri bir bütündür. Türk Silahlı Kuvvetlerinde bir başucu kitabı olması rastlantı değildir. Solda MDD hareketiyle rezonansa girmesi de rastlantı değildir. Bu bütünlük ince ince tasarlanmış ve örülmüştür. Yetmediğini biliyoruz. 1971 Avcıoğlu’nun yenildiği tarihtir.  

Yenilen büyük bir ihtilalcidir. Bir sözlük düzeltmesi önermek için değil, ama bizde, tarihimizde ve Türkçemizde ihtilalci ve devrimci terimleri farklı çağrışımlar yapıyor. Doğan Beye, Marksizme, halk hareketine çok daha yakın düşen devrimcilik değil, ihtilalciliktir. Marksist, Leninist bir devrimci sınıflara, toplumsal hareketlere, halk mücadelelerine angaje olur, öncelik bunlardadır. Bu zeminlerdeki devinim devrimin yolunu döşeyecektir. İhtilalci ise nesnelliği görmezden gelmez, ama önceliği kendi hazırlığına verir. Kısa, özet tariflerin içerdiği tuzakları bilerek söylüyorum, Avcıoğlu bir sosyal devrim sürecinin değil iktidarı ele geçirme eyleminin insanı olmuştur.

Bugün böyle bir aydın türü yok. Bu alan unutulmuş durumda. Çaresi yok, yeniden kurulması, o türün yaratılması gerek. Doğan Avcıoğlu aradan neredeyse bir ömür geçtikten sonra şablon olamaz ve bir esin kaynağı olarak da vazgeçilmezdir.

– Türkiye’nin Düzeni ve Avcıoğlu, AKP’nin toplumu tümüyle fethetmesine engel olan bir tür “halk kemalizmi”ne teorik stepne olabilir mi? Bu teorik temeli geçmişten aramak mantıklı mı? Yoksa burada sosyalizmle Türkiye aydınlanması (veya laik-toplumcu düzen) arasındaki geçişliliğe/devamlılığa bir örnek mi buluyoruz?

AYDEMİR GÜLER – Halk Kemalizmi kavramını geçtiğimiz Kasım başında soL portaldaki bir yazımda kullandığım anlamda algılıyorum. Özetin özeti, Atatürk’ün görev başında olduğu dönemde bile Kemalizm “devletli” bir eksene eğilim göstermiştir. Böyle olduğu için burjuva karşıdevrimine yenik düşmüş, çözülmeye başlamıştır. 1950, 1971, 1980, 2002, 2010 gibi bir dizi uğraktan geçerek sonunda cumhuriyet değerleri, kurucu akım Kemalizmle birlikte tasfiye edildi. Ama sonra 2013’ten başlayarak cumhuriyetçilik bir halk Kemalizmi olarak küllerinden doğarak geri geldi.

1930’ların bir altın çağ olarak betimlenmesi, temel besinin o dönemden sağlanmaya çalışılması Kemalizmin ayaklarının altındaki zeminin tahrip edilmesine engel olamamıştır. Yenilen Kemalizm, “Türkiye’nin Düzeni nasıl olmalı” sorusu karşısında 1930’ların sayfalarını açıyordu. Bu tekrar edilmemelidir, tekrar edilemez.

KEMALİZM GERİ GELİYOR! NASIL MI?

Türkiye burjuva devriminin züppe managerlar ve cahil imamlar tarafından çökertilmesinin nedeni burjuva karakteridir. Bu karakteri tekrarlamayı öngören, sınıf sömürüsüne gündemine almayan, sömürücülerle hesaplaşmayı hedeflemeyen bir yeniden doğuş yeniden ölüme mahkûmdur.

Üstelik bu deneme yapılmıştır da. AKP’nin yükselişine kurulmaya çalışılan barajı 21’inci yüzyılın ilk on yılında deneyimledik. Olmadı. Kemalizm adına denenen barajı kim sabote etti, kim malzeme çaldı, kim devrimci enerjisini soğurup tüketti, kim samimiydi, kim cebine baktı, kim Fethullah’ın ajanıydı?… Bunları yanıtlamak, aydınlatmak bile imkânsız.

Kemalizm geri geliyor. Geçmiş versiyonlardan birinin kopyası olarak gelmesi ise tamamen gündem dışı.

Peki, bugünkü biçimlenişin kaynak dinamiği ne olmalı? Soru bu. İttihatçılardan devralınmış kadrolar yetmez. Kadro hareketi gibi komünistlerden devşirilenler de olmaz. Sağa açılan İsmet Paşa ekolü hiç olmaz…

Doğan Avcıoğlu olur mu? Avcıoğlu bir geçiştir. Daha devletli, eskimiş bir Kemalizmden halkçı bir sosyalizme geçiştir. Bugün hatırlanması, hatırlatılması değer taşıyor. Bir kere, ihtilalcilik var. “Bu düzeni değiştiririz, iktidarı ele geçiririz” iddiası var. Gericiliğe karşı yaygın tepkisellik bir seçeneğe, değişimin pratik olarak yapılabilirliğine duyulan inanca bağlanmazsa nihilizme ve kaçışa dönüşür. Sadece itiraz etmiyoruz; değiştireceğiz. Avcıoğlu’nun eşine “ya başbakan olurum, ya da beni asarlar” dediği rivayet olunur. Bu kuvvette bir bağlanmaya muazzam ihtiyaç var.

Ama Avcıoğlu’nu güncellemeyi yeterli sayamayız. Avcıoğlu iktidar tutkusudur, ama ne halk hareketi, ne sınıf mücadelesidir.

Öte yandan 1960’lardan bugüne çok zaman geçti. Çok yenildik, çok da deneyim edindik. Üstelik aradan geçen uzun zaman kimi defterleri de kapattı. Türkiye veya başka bir ülke, geçmiş mücadeleleri tekrarlayamaz. Yani geçmişin dersleri, bizim biriktirdiklerimiz, hepsi tamam; ama bir de yaratıcılığa ihtiyaç var. Eskinin devrimci subayları yok; kitle sendikaları da yok! İlkeli ama deneyselci bir mücadeleye ihtiyacımız var. Avcıoğlu’nda bu mücadelenin köklerini görüyoruz.

– Radikal cumhuriyetçi bir düşünür olarak Doğan Avcıoğlu’nun basit bir darbeci, bu arada Türkiye soluna son 30 yılda iyice sızan yeni moda bir linçle “Kürt düşmanı” olarak tanımlanması mümkün mü? Avcıoğlu Türkiye solundaki hangi vitaminlerin eksikliğine erkenden dikkat çekmiş oldu sizce? İktidar hırsı ve ona yönelik örgütlenmenin dışında hangi boşlukları öne çıkarmış sayılmalıdır? Dinciliği Türkiye’de iktidar yapan liberalizme karşı ülkemizdeki en etkili panzehirlerden birinin ve belki de birincisinin Avcıoğlu solculuğu (veya onun “radikal kemalizmi”) olduğunu söylemek, abartı mı olur?

AYDEMİR GÜLER – 1960’ların Marksistleri Avcıoğlu hareketinde darbecilik gördüler. Bu saptama yanlış, asılsız değildir. Ama teknik olarak darbeyle benzeşen bir iktidar stratejisini kuran kişi dar anlamda darbeci değil, bir ihtilalciydi. Darbecilik eleştirisi veya suçlaması, siyasi mücadelenin en kritik uğrağının iktidarın ele geçirilmesi olduğunun üstünü örtmek için kullanılabiliyor. İktidar, yani politik devrim olmadan hiçbir şey olmaz. Sosyalizm için, emekçi iktidarı için mutlak doğru olduğu gibi, insanlık tarihi de bunu teyit eder. Toplumsal gelişmelerin birikimine siyasi devrimler bir düğüm atar. Artık o düğümün gerisine düşülemeyecektir, kimse geri saramayacaktır. İnsanlığın ilerlemesi o düğümlerde somutlanır işte. Bu büyük dönemeçlere darbe diye kulp takmak, sadece gericiliğe hizmet eder.

Türkiye sol, komünist, devrimci hareketinin tarihsel organik zaafı sosyalist iktidar perspektifine mesafesidir. Ne dönemin TİP’i, ne devrimci gençlik hareketi Avcıoğlu’ndan bu dersi almaya açıktı. TİP sınıf hareketi dedi, gençlik liderleri ise askeri bürokrasinin merkezde duracağı bir modele sığmadı. Burada kim doğru kim yanlış diye fazla kurcalamaya gerek yok. Aynı dönemin ayrı siyasal özneleriydiler ve birbirlerine ders vermeye değil düzene karşı mücadelelerinde birbirleriyle de alabildiğine sürtüşen taraflar oluşturuyorlardı.

AVCIOĞLU İLE BEHİCE BORAN’I ÇATIŞTIRMAYIZ

Ama bugün biz Avcıoğlu’nun iktidar tutkusuyla sözgelimi Behice Boran’ın işçi sınıfı vurgusunu çatıştırmak durumunda değiliz.

“Kürt düşmanlığı” ise olsa olsa şaka veya cehalet olabilir. Türklerin Tarihi başlığını gören bir şakacı veya cahile bağlayabiliriz! Avcıoğlu kuşkusuz milliyetçilikten kopmuş değildir. Ancak toptancı konumlanışlarla “yola çıkılır”, son nokta ise konulamaz. Hatta şoven, faşist, dinci milliyetçilerle karışmasın diye “Millici” gibi başka terimler bulmayı bile deneyebiliriz. Avcıoğlu ülke gerçeklerinin ayırdında, güçlü bir aydındı. Liberallerin karalamalarının peşine düşerek yol alamayız; geçelim…

Avcıoğlu evet bir radikal kemalist’tir. Ama radikalizmi, Mustafa Kemal döneminden daha ilkeli bir devletçiliğe yönelir. Cumhuriyet’in bağımsızlıkçılığının nasıl budandığını deneyimlemiştir ve radikal bir bağımsızlıkçıdır. Özgürlük kavramının içinin liberalce doldurulmasına karşı Avcıoğlu’nun eserinin ve mücadelesinin sağlam bir direnç öreceğini söyleyebiliriz.

– Türkiye’deki devrimci hareketi vuran, bunu da önce medyayı elinde tutarak yapan liberal mikropların bir merkez karargâhı var: Birikim. Bu karargâhın tüm versiyonlarıyla uzak tutulduğu, gerçekten sosyalist bir öfke ve eylem tutkusu içeren çevrelerde bile Avcıoğlu’nun yeterince anlaşılabildiği söylenemez. Bu anlayış eksikliğinin kaynakları sizce nerede? Liberal ideolojilerde mi?

AYDEMİR GÜLER – Sadece o değil sanırım. Birincisi, siyasal bir akımın gündemde kalmasının koşulları olsa gerek. Birincisi yenik düşen gündemden aşağı sürülme tehdidiyle yüz yüzedir. Doğan Bey’in başına bu geldi. Kendiliğinden bir mekanizma değil sözünü ettiğim. Avcıoğlu 1970-1971’de bir iktidar eylemi yapmış ve başarısız olmuştur. Karşı taraf bile isteye Avcıoğlu’nun hareket ettiği zemini tasfiye etmeyi önüne koydu.

Sonra, yenilgi solda da bir dönemin aşılmasına neden oldu. Sol 1970’lerde en ılımlı kavramlaştırması dönemin TKP’sinin “toplumsal ilerleme”sidir; bu konumlanış Avcıoğlu’nu işçi sınıfı vurgusuyla, komünizmin uluslararası karakterini kavrayışıyla aşıyordu. Sosyalist Devrimci TİP için bu daha da açık. Eski MDD’ci kesimlerde halk hareketi, halk devrimi perspektifleri boy attı. Bunlar da kendi açılarından Avcıoğlu hattını aşıyorlardı. Solcuların dönüp Yön-Devrim hareketini tartışacak zamanları yoktu, tercihleri, öncelikleri değişmişti. Doğan Avcıoğlu artık saygın bir aydına indirgenmişti.

BİRİKİMCİLİK: BİR OPERASYON ODASI

Üstelik yenilgi katmerlendi. 1980’lerde muazzam bir sıçrama yaşayan sol-liberalizm zaten kapıyı ilerici bir dönüşüm için toprağın uygun olmamasından açıyordu. İktidar tutkusu lanetli bir özellik sayılabilirdi sadece. İşte burada kuşkusuz “Birikim ekolü” yerini alıyor. Dünya çapındaki neoliberal yükseliş başka yerlerde solun içine dönük olarak bizdeki kadar ince operasyonlar yürütmeye ihtiyaç duymamış olabilir. Türkiye’de Birikimcilik solda liberalizme direnç çıkabilecek her şeye saldıran bir operasyon odasıdır.

Siyaset alanı böyle; akademi daha kötü. Bana sorarsanız “solda tarih tezleri” deyince Doğan Avcıoğlu’na müstesna bir yer ayrılmalıdır derim. Ama 12 Eylül sonrası Türkiye’de, Sovyet-sonrasına özgü rüzgârların kavurduğu bir yerde, AKP’nin demokrasi diye pazarlandığı bir camiada Avcıoğlu’nun üstünün örtülmesi kaçınılmazdı.

Şimdi durum değişti. Kimileri post-post-Kemalizm adını taktılar; ben Kemalizmin geri dönüşü dedim, yukarıda Halk Kemalizmi dedik… Bu sürece eşlik etmesi gereken en önemli isimlerden biridir Avcıoğlu.

– Türk demenin utanılacak bir eyleme dönüştüğü bir zaman aralığında “Türklerin Tarihi” ve “Milli Kurtuluş Tarihi” genç kuşaklara yeni bir yol açabilir mi?

AYDEMİR GÜLER – Meselenin özü galiba şu; bu topraklarda yaşanan tarihsel ilerlemenin yanında mıyız, karşısında mı? Ulusal kurtuluş ve Cumhuriyet gerisine düşülemez bir düğüm müdür, önemsiz, arızi bir olgu mu? Üzerine ayaklarımızı basacağımız ve ileriye sıçrayacağımız bir miras var mı, yoksa çamurlaşmış, verimsiz bir zeminde mi duruyoruz? Seçeneklerin ikincisine inandırmak için Türk terimi tasfiye edilmek isteniyor. Bu doğru.

Ama öte yandan, eğer Kurtuluş ve Cumhuriyet gerisine dönülemez düğümlerse, o zaman Türk taşlama ayinleri Türk milliyetçiliğini kışkırtma sonucunu üretecektir. Bunu yaşıyoruz zaten. Söz konusu reaksiyonu geçmişte MHP temsil ediyordu. Zaman aktı, başka adayları şekillendi. Bu çelişki hafife alınmamalıdır. Çürüyen Türkiye’de bir iç savaş dinamiği var. Çürüme umutsuzluk, duyarsızlık, teslimiyet, yaygın bir benmerkezcilik biçimlerini aldığı gibi parçalanma ve birbirini parçalama potansiyelini de barındırıyor.

Demek ki, liberal müdahaleye göstereceğimiz direncin yanına liberal provokasyonun boşa düşürülmesini de eklememiz gerekiyor. Demek ki, çok ama çok acelemiz var. Doğan Avcıoğlu hem yazdıklarıyla hem de ihtilalciye özgü aceleciliğiyle bir referans kaynağı sayılabilir.

DOĞAN AVCIOĞLU’NA DARBECİ DENİLEMEZ!

– Türkiye’de 1923’ün tarihsel meşruiyetinin altını çizen ve buradan sol bir cumhuriyet projesine yürüyen Avcıoğlu’nun yarım yüzyıl önce önerdiği çözümlere dönüş önermek, acaba onu doğru anlamak mıdır? Yoksa onun açtığı kapıları genişletmek, bulgu ve saptamalarından hareketle yeni sosyalist bir yol mu inşa etmek gerekiyor? Nasıl?

AYDEMİR GÜLER – Ben de söyleşimiz boyunca sözü buraya çekiştirmeyi denedim durdumJ. Doğan Avcıoğlu’na yukarıda anlatmaya çalıştıklarımın dışında bir gerekçeyle de darbeci denilemez. Yöntemin birincil olmadığı çok açıktır Doğan Beyin sistematiğinde. O bir eşitlik ve aydınlanma ülkesine giden yolu aramaktadır. İktidarın nasıl ele geçirileceğini dogmalaştırmak bu arayışla uyumlu bir yaklaşım olmazdı doğrusu. Elbette mimarı olduğu Yön-Devrim hareketinin yöneldiği “teknik” sınıf mücadelesine dayanmamaktadır, bir halk devrimine benzememektedir. Ama bu o günün somutluğu…

Avcıoğlu’nu yeniden okumak, tartışmak bir güncelleme işlemi. Geçmişte kalanlar “keşke’ci” olur. Keşke şu olsaydı, keşke bu olmasaydı. Keşke solda birlik olsaydı, keşke ihtilalciler Amerikancı üstlerinden kopsaydı… Buradan bir güncelleme çıkar mı?

Güncelleme demek geçmişin tartışmalarını bugüne bağlayabilmekle olur. Bunu yapabiliriz. Elimizde bir reçete yok. Avcıoğlu’nun ve parçası olduğu ihtilalci, radikal cumhuriyetçiliğin başka kaynaklarından bugüne ilişkin ne çıkartabiliriz? Bu soruya emek verilmelidir. Bu soruya bugün emek verilmelidir. Kapitalizmin ufkuna hapsedilen Cumhuriyetçiliği imamların bile yıkabildiğini gördük. Cumhuriyetçilik sosyalizme açılmalı, özgürleşip güçlenmeli. İşçi sınıfı sosyalizmi ise, hele başka yenilgilere ek olarak solun bir bölümünün Cumhuriyet karşıtına dönüşmesini yaşadıktan sonra, ülke toprağına daha sıkı basmayı becermeli. Sola açılan bir cumhuriyetçilik. Cumhuriyetçiliğin üstünde yükselen bir sosyalizm.

Solun önünde bunlar var. Eh, orada da Doğan Avcıoğlu!

SIRADAKİ: Fatih Yaşlı: “Avcıoğlu’nun iktidar arayışı sosyalizmin iktidar arayışının bir parçası
olduğu derecede kıymetlidir”