Fatih Yaşlı: “Avcıoğlu’nun iktidar arayışı sosyalizmin iktidar arayışının bir parçası olduğu derecede kıymetlidir”
Yazar ve akademisyen Fatih Yaşlı’ya göre, “Şimdi eğer ‘apolitik Atatürkçülük’ten bir ‘halk Kemalizm’i’ çıkacaksa, böyle bir dönüşüm yaşanacaksa, elbette ki bunun teorik çıkış noktası olarak Avcıoğlu’ndan, Yön dergisinden ve Türkiye’nin Düzeni’nden daha iyisi düşünülemez.” Genç kuşağın çalışkan yazarı, cumhuriyet rejimi, Doğan Avcıoğlu ve sosyalist arayışlar üzerine sorularımızı yanıtladı.
– Yeniden basılan ve yoğun bir biçimde yeniden tartışılan “Türkiye’nin Düzeni” kitabı ve Doğan Avcıoğlu sizce 2024’te neden önemli? Neyin eksikliğini kapatmaya çalışıyor bu kitap veya onun sayesinde bugün nelerin “gereğinden çok fazla olduğuna” dikkat çekmek mümkün oluyor? “Türkiye’nin Düzeni” diye bir şeyden söz edebilir miyiz bugün?
FATİH YAŞLI – Avcıoğlu’nun ve Türkiye’nin Düzeni’nin yeniden konuşulur hale gelmesini “zamanın ruhu”na dair bir fenomen olarak değerlendirmek gerekiyor bana göre. Çünkü Avcıoğlu ve kitabını herhangi bir parti, örgüt ya da entelektüel bir çevre yeniden kamusal bir tartışma gündemi haline getirmiş değil. Bunun gerisinde “çevrimiçi” bir şekilde bir araya gelen, birbiriyle çevrimiçi olarak iletişim kuran, tartışan, çeşitli internet mecralarında yayın yapan ve temel motivasyonları AKP karşıtlığı olan gençler var.
İlk görmemiz gereken şey olayın “çevrimiçi” niteliği, ikincisiyse bu gençlerin dünya görüşleri, burada tek bir dünya görüşü yok. Avcıoğlu’nu bir yandan kendisine sol-Kemalist diyen, yüzü sosyalizme dönük gençler sahiplenirken diğer yandan da “seküler milliyetçi” gençler sahipleniyor. Seküler milliyetçi gençler biraz da “bakın gerçek sol milliyetçi olur” demek adına böyle bir işe girişmiş durumdalar, tıpkı daha önce Enver Paşa’dan, İttihatçılıktan birtakım mitoslar yaratmaya çalışmış olmaları gibi şimdi de Avcıoğlu’nu bu yaratım sürecinin bir parçası yapmış durumdalar. Oysa nasıl ki İttihatçılığa ve Enver Paşa’ya bakışları baştan sona hatalıysa, Avcıoğlu’na bakışları da hatalı. Çünkü Avcıoğlu metodolojik olarak Marksist ve politik olarak da sosyalist iktidarı hedefleyen bir devrimci. Seküler milliyetçilik ise hem kökenleri hem temsil ettiği sınıf itibariyle çok net olarak antikomünist bir karakter taşıyor.
Sol-Kemalist gençler ise Türkiye solunda uzunca bir süredir kopmuş olan Kemalizm-sosyalizm bağlantısını yeniden kurmaya ve CHP ile Kürt siyasetinin dışında kalan bir politik hattı inşa etmeye dair teorik bir arayışın içerisindeler. Günümüzdeki sol yapılara mesafeli duruyorlar ve muhtemelen kendilerine hitap ettiğini düşündükleri aydınlar ya hiç yok ya da çok sınırlı. Dolayısıyla onlar da geçmişe dönüp kimi bir çıkış noktası olarak görebileceklerine dair bir arayışa girdiler ve karşılarına çıkan isim de son derece doğru bir tespitle Doğan Avcıoğlu oldu.
Bu gençler bir arayış içerisindeler, aydını, örgütü, partiyi arıyorlar ve bugünün Türkiye’sinin düzenini anlamak ve ona müdahale etmek için bir kez daha Türkiye’nin Düzeni’ne ve Avcıoğlu’na dönülmesi gerektiğini düşünüyorlar ki haklılar. Avcıoğlu’nun Osmanlı-Türkiye modernleşme tarihi üzerine söyledikleri, elbette ki eksikleri olduğunu ve 55 yıl önce yazıldığını ekleyerek söyleyelim, son derece bütünlüklü bir metodolojiye dayanıyor, bu bütünlüğün arkasında ise Marksizm var. Bugün Türkiye’deki finans kapitalin hâkimiyetini, dinci gericiliğin iktidarını ve emperyalizme bağımlılığı tarihsel kökenleriyle, yapısal unsurlarıya ve bütünlüklü bir şekilde anlamak ve buna müdahale etmek için Avcıoğlu’nu daha çok okumak, konuşmak, tartışmak gerekiyor.
AKP: DEVLETİ FETHETTİ, TOPLUMU TAM FETHEDEMEDİ
– Türkiye’nin Düzeni ve Avcıoğlu, AKP’nin toplumu tümüyle fethetmesine engel olan bir tür “halk kemalizmi”ne teorik stepne olabilir mi? Bu teorik temeli geçmişten aramak mantıklı mı? Yoksa burada sosyalizmle Türkiye aydınlanması (veya laik-toplumcu düzen) arasındaki geçişliliğe/devamlılığa bir örnek mi buluyoruz?
FATİH YAŞLI – Geride kalan 22 yılın sonunda AKP’nin devleti fethetmekle birlikte toplumun fethini tamamlayamadığını görüyoruz; yani rejim inşası devlet aygıtı söz konusu olduğunda büyük ölçüde tamamlandı ama bu rejime uygun düşen bir toplumu yaratacak radikal dönüşümler gerçekleştirilemedi. Bunun en temel nedeni kitlelerin apolitik bir şekilde de olsa Mustafa Kemal’le ve Cumhuriyet’le kurmuş olduğu ilişki ve bu ilişkinin İslamcılık karşısında bir tür kalkan işlevi görüyor olması. Öte yandan benim “apolitik Atatürkçülük” dediğim bu geniş toplamı örgütlü bir biçimde siyasal alana dâhil edecek, onları dönüştürecek ve yüzlerini sola dönmelerini sağlayacak bir siyasi irade de şekillenmedi, kimi niyetler ve girişimler olsa da bu başarılamadı. Şimdi eğer “apolitik Atatürkçülük”ten bir “halk Kemalizm’i” çıkacaksa, böyle bir dönüşüm yaşanacaksa, elbette ki bunun teorik çıkış noktası olarak Avcıoğlu’ndan, Yön dergisinden ve Türkiye’nin Düzeni’nden daha iyisi düşünülemez.
Şunu unutmamak gerekiyor ki, Türkiye’de Atatürkçülük de Kemalizm de birer boş gösterendir; yani bunların nasıl tanımlanacağını farklı dünya görüşleri arasındaki hegemonya mücadelesi, o görüşlerin onlara yükledikleri anlam ve değer belirler. Bugün AKP’nin Atatürk’ten bir Osmanlı paşası çıkarma gayreti boşuna değildir; siyasal İslam Atatürk’le kavga etmenin toplumsal bir karşılığı olmadığını gördüğü anda onu kendi dünya görüşüne uygun bir imgeye dönüştürmeye ve “ehlileştirme”ye çalışmıştır. Bunun karşısına ise mutlaka “tehlikeli bir figür” olarak Mustafa Kemal konulmalıdır. Yani emperyalizmle, dinci gericilikle, hilafet ve saltanatla kavgalı, aydınlanmacı ve devrimci bir Mustafa Kemal. Öte yandan ona sahip olmadığı özellikler atfetmek ve örneğin sosyalist olduğunu söylemek ya da Kemalizm’le sosyalizmin aynı denize akan iki nehir olduğunu söylemek çubuğu fazlasıyla bükmek olacaktır ki bu eninde sonunda o çubuğun kırılmasını gerektirebilir. Bu nedenle esas mesele Yalçın Küçük’ün dediği gibi Cumhuriyet’in ya da Kemalizm’in bugün bizi ileriye götürmeyeceğini bilmek ama ondan da geriye düşmemek ve kazanımlarını kapsayarak aşmak, sosyalist bir cumhuriyet fikrinin mücadelesini vermektir.
GENÇLER VE KEMALİZM ARAYIŞLARI
– Radikal cumhuriyetçi bir düşünür olarak Doğan Avcıoğlu’nun basit bir darbeci ya da “Kürt düşmanı” olarak tanımlanması mümkün mü? Avcıoğlu Türkiye solundaki hangi vitaminlerin eksikliğine erkenden dikkat çekmiş oldu sizce? İktidar hırsı ve ona yönelik örgütlenmenin dışında hangi boşlukları öne çıkarmış sayılmalıdır? Dinciliği Türkiye’de iktidar yapan liberalizme karşı ülkemizdeki en etkili panzehirlerden birinin ve belki de birincisinin Avcıoğlu solculuğu (veya onun “radikal kemalizmi”) olduğunu söylemek, abartı mı olur?
FATİH YAŞLI – Türkiye’de şu an için bir “radikal Kemalizm” ya da “Avcıoğlu solculuğu” var mı, ondan emin değilim; şimdilik bir grup gencin arayışından söz ediyoruz. Öte yandan Osmanlı-Türkiye tarihine bakışta, örneğin feodalizm, Asya Tipi Üretim Tarzı, ceberut devlet gibi tartışmalarda, Avcıoğlu metodolojik olarak doğru yerde durmanızı sağlar. Dünyaya ve Türkiye’ye merkez-çevre, devlet-toplum gibi ikilikler üzerinden değil, tarihsel maddeci bir perspektiften, yani sınıflar mücadelesi üzerinden bakarsınız Avcıoğlu ile birlikte. Kuşkusuz politik rezervleri nedeniyle kimi meseleleri ya da hadiseleri önemsizleştirmeye çalışmıştır ama örneğin sahiplenmekle birlikte hem Milli Mücadele’ye hem erken Cumhuriyet dönemine yönelik ciddi eleştiriler görürsünüz Avcıoğlu’nda, zaten bu yüzden yeni bir halkçılıktan, yeni bir devletçilikten söz eder.
Kürt siyasetinin ajandasına dâhil olmayan ve bağımsız bir sosyalist siyasi hattın peşinde herkes için kullanılır hale gelen “Kürt düşmanı” tabirini Avcıoğlu için kullanmak ise insafsızlıktır. Onun düşünsel üretiminin zirve yaptığı 60’lı yıllarda neredeyse bir tabu olan Kürt sorununa dair soldan ilk kez yazılar onun tarafından yazılmış, Yön dergisinde konu Türkiye’nin gündemine getirilmiştir. Avcıoğlu bugün yaşasaydı, çok büyük ihtimalle Kürt siyasetiyle arasına belli bir mesafe koymuş bir şekilde ama öte yandan Kürt sorununun varlığını inkar etmeyen, iki halkın bir arada eşit bir şekilde yaşadığı sosyalist bir Türkiye hedefiyle hareket ederdi.
– Türkiye’deki devrimci hareketi vuran, bunu da önce medyayı elinde tutarak yapan liberal solun bir merkez karargâhı var: Birikim. Bu karargâhın tüm versiyonlarıyla uzak tutulduğu, gerçekten sosyalist bir öfke ve eylem tutkusu içeren çevrelerde bile Avcıoğlu’nun yeterince anlaşılabildiği söylenemez. Bu anlayış eksikliğinin kaynakları sizce nerede? Liberal ideolojilerde mi?
FATİH YAŞLI – Avcıoğlu’nu okumak, tartışmak, sosyalist panteonumuzun içerisine yerleştirmek hiç kuşkusuz “hayırlı” addedilmesi gereken şeylerdir. Ancak burada “Avcıoğlu’nu anlamak” sözünün altını doğru bir şekilde doldurmak gerekiyor bana göre. Onun iktidar arayışı, entelektüel müdahaleleri, solun düşünsel ve kültürel hegemonyasına yapmış olduğu katkılar elbette ki son derece önemlidir; ancak kimse bu saatten sonra Türkiye’yi basitçe “tutucu güçler-zinde güçler” ikiliği üzerinden okuma ve oradan iktidar stratejisi geliştirme, zinde güçler aracılığıyla iktidarı alma hakkına sahip değildir, o defter kapanalı çok olmuştur. Türkiye’nin düzeni dün olduğu gibi bugün de açıkça kapitalisttir. Türkiye kapitalizmi emperyalizme göbekten bağımlıdır. Bir kalkınma ve sanayileşme stratejisine sahip değildir. Ucuz emek-ucuz yerli para ikilisi üzerine kurulu bu kapitalizm dinci gericiliği yardıma çağırmış, hegemonyasını onunla tesis etmiştir. Dolayısıyla Türkiye’de asimetrik olmakla birlikte yani güçlü bir sermaye sınıfının karşısında zayıf bir işçi sınıfı bulunmakla birlikte, çok şiddetli bir sınıf mücadelesi yaşamaktadır. Dolayısıyla dün olduğu gibi temel çelişki emekle sermaye arasındadır; biricik devrimci özne işçi sınıfıdır. Ancak işçi sınıfı iktidarı için mücadele başka mücadeleleri buna eklemlemeyi gerektirir. Bugün dinci gericiliğe karşı laiklik ve aydınlanma mücadelesiyle ve emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesiyle ilişkilenmeyen, bunlar üzerinden geniş halk kitlelerine ulaşmaya çalışmayan bir sosyalizm mücadelesinin herhangi bir karşılığı yoktur. Bu nedenle Avcıoğlu’ndan yola çıkarak varılacak yerin neresi olduğuna dair tartışmaya da sol bir müdahale gereklidir; bugünün Türkiye’sinde Avcıoğlu’nun iktidar arayışı sosyalizmin iktidar arayışının bir parçası olduğu derecede kıymetlidir.
CUMHURİYETİ KAPSAYARAK AŞMAK
– Liberalizmin ve milliyetçiliğin birbirinin alternatifi olarak görüldüğü bir zaman aralığında “Türklerin Tarihi” ve “Milli Kurtuluş Tarihi” genç kuşaklara yeni bir yol açabilir mi?
FATİH YAŞLI – Bu kitaplar dönemin koşullarında ulaşılabilen kaynaklar göz önüne alındığında önemli tarih çalışmalarıdır ve elbette ki okunmalıdırlar; ancak bunun ötesinde bu kitaplardan politik bir perspektif çıkmaz. Yine de şöyle bir not düşmek gerekir: Milliyetçilikten uzak durmak ve onu karşıya almak, yaşadığın topraklarla bağını kesmek, aynı coğrafyada yaşadığın halka düşman olmak, onu hor görmek, aşağılamak vs. değildir. Sol milliyetçi değildir ama yurtseverdir, yurtseverlikle milliyetçilik arasında çok ciddi bir açı farkı vardır, o farkı yaratan şey ise çok net bir şekilde antiemperyalizmdir.
– Türkiye’de 1923’ün tarihsel meşruiyetinin altını çizen ve buradan sol bir cumhuriyet projesine yürüyen Avcıoğlu’nun yarım yüzyıl önce önerdiği çözümlere dönüş önermek, acaba onu doğru anlamak mıdır? Yoksa onun açtığı kapıları genişletmek, bulgu ve saptamalarından hareketle yeni sosyalist bir yol mu inşa etmek gerekiyor? Nasıl? FATİH YAŞLI – Az önce de söylediğim üzere Avcıoğlu’nun tarih okuması, iktidar arzusu, hegemonya mücadelesinde tuttuğu yer, yarattığı toplumsal etki, Cumhuriyet’i kapsayarak aşmaya dair çabası, günümüzde ciddi bir kriz yaşayan sosyalist solun, dönüp dolaşım bakması ve anlamaya çalışması gereken şeylerdir. Ancak 60’larda dahi Türkiye’de varlığını inkar edemeyeceğimiz bir işçi sınıfı vardı ve bugün artık Türkiye toplumunun çoğunluğu proleterleşmiştir; Türkiye kapitalizmi de küresel sisteme bütünüyle entegre olmuştur. “Zinde güçler” ise sol düşmanlığı ile açtıkları kapılardan giren İslamcılar tarafından tasfiye edilmişlerdir. Bugün Türkiye’de potansiyel tek bir zinde güç vardır; o da emeğiyle geçinen milyonlar, mavi ya da beyaz yakalısıyla işçi sınıfı yani. Tam da bu nedenle sosyalistler, sınıfa gitmenin ve sınıfı siyasete dâhil olmanın yollarını bulmak zorundadırlar ve tek çare budur. Ancak şu da unutulmamalıdır ki günümüz Türkiye’sinde laiklik, bağımsızlık ve aydınlanma mücadelesinden ayrı bir şekilde ele alınabilecek bir sınıf mücadelesi ve sınıf siyaseti yoktur. Dolayısıyla sol-Kemalist genç arkadaşlarımız da adımlarını sosyalizme doğru daha hızlı ve saha sağlam bir şekilde atmaktan çekinmemelidirler.
SIRADAKİ: Nevzat Evrim Önal: “Avcıoğlu, güncel bir sosyalist devrimci teori için başlangıç noktası olabilir”