Orhan Gökdemir: “Devrimci Avcıoğlu bugün gereklidir ama yeterli değildir”

Yazar Orhan Gökdemir, devrimci yazar Doğan Avcıoğlu’nun bugün neden çok önemli olduğunu anlatıyor. Sorularımızı yanıtlayan Gökdemir’e göre, “Avcıoğlu’na dönüş solumuz için de güncel ve gereklidir. Tabii bu dönüş, içine sızmış liberalizme karşı da bir antibiyotik görevi görecektir. Avcıoğlu liberalizmin antitezidir. Kemalizm bizi ileriye götürmez ama biz de Kemalizm’den geriye gidemeyiz. Bugün Kemalizm artık devletin dışındadır. Demek ki cumhuriyet ve kazanımları artık halka aittir.”
– “Türkiye’nin Düzeni” kitabı ve Doğan Avcıoğlu sizce 2024’te neden önemli? Neyin eksikliğini kapatmaya çalışıyor bu kitap veya onun sayesinde bugün nelerin “gereğinden çok fazla olduğuna” dikkat çekmek mümkün oluyor? Türkiye’nin Düzeni diye bir şeyden söz edebilir miyiz bugün?
ORHAN GÖKDEMİR – Doğan Avcıoğlu ve “Türkiye’nin Düzeni”, devriminden vazgeçmiş, devrimine arkasına dönmüş bir tarihsel dönemin ürünü. 1940’lı yıllarda devrimin ateşi sönmüştü ve karşıdevrimini başlama vuruşu yapılmıştı. Adnan Menderes ve Demokrat Partisi Kemalist devrimin bütün kazanımlarını silmeye koyulmuştu. Amerikancıydı, İsmet İnönü’nün başlattığı işi tamamlamış, ülkeyi ite kaka NATO’ya sokmuştu. Sermayenin has adamıydı. Cumhuriyetin yaratmaya çalıştığı yurttaşın-yeni insanın üzerini örtmek üzere gericileri, tarikatları geri çağırmıştı. Her bakımdan Kemalist devrim bir düşüş dönemindeydi.
Haliyle 1950’li yıllarda üniversitelerde ve genç subaylar arasında kıpırdanmalar başlamıştı. Avcıoğlu tam da o yıllarda, 1956’da Türkiye’ye döndü. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde çalışmaya başladı. Sonra CHP araştırma bürosunda çalıştı ve partinin yayın organı Ulus gazetesinde, Akis ve Kim dergilerinde yazdı. Menderes ve p-artisinin hem öğrencilere hem askerlere ve hem de onların hamisi olduğunu düşündüğü CHP’ye saldırdığı günlerde Akis dergisini yönetti. Yani siyasi macerası karşıdevrime direnişle başlamıştır.
KARŞIDEVRİMİ DURDURMAYA ÇALIŞTI
27 Mayıs, karşıdevrime karşı ilk ve son devletli kalkışmadır. Düzenin arkasını döndüğü devrimi güncelleme çabasıdır 27 Mayıs. Haliyle Doğan Avcıoğlu türü aydınlanmışlarla buluşması kaçınılmazdı. 27 Mayıs müdahalesinden sonra CHP’den Temsilciler Meclisi’ne üye seçildi, 1961 Anayasası’nın hazırlanmasına katkıda bulundu. O anayasa tarihimizin en ilerici anayasasıdır. 1960-61’de Vatan ve Ulus gazetelerinde yazarlık, Ankara Radyosu’nda dış haber yorumculuğu yaptı. 1961’de Yön dergisini kurdu, altı yıl boyunca o dergi ile 1961 anayasasının pratik yüzü oldu. 1960’lı yıllardaki aydın hareketinin dinamosudur. Tabii en çalışkanı, en gözü karasıdır. Sonuçta bu karşıdevrimin önünün ancak bir devrimle kesilebileceğini fark etmişti. Yön’den Devrim’e geçişi öyledir.
Arada, 1968’de yayımladığı, Türkiye’nin Düzeni adlı kitabı var. Avcıoğlu burada Türkiye’nin geri kalmışlığının nedenlerini araştırıyor, çare olarak “milli devrimci kalkınma modeli” adını verdiği bir tür devletçi-sosyalist bir ekonomi modeli öneriyordu. Zamanına göre çok derinlikli, çok radikal bir çalışmadır. Zaten yarattığı etki bunların delilidir. Tabii yalnız bunlar değil, Türkiye’nin Düzeni, “Devrim”in programıdır aynı zamanda. Avcıoğlu devrim yapmaya kararlıydı ve ona bir program gerekiyordu. Haliyle Türkiye’nin Düzeni ile Devrim’i birlikte değerlendirmeliyiz. Avcıoğlu ilk döneminde yazan ama devrim için yazan bir yazardı. 12 Mart’tan sonra yazdıklarında ise daha çok bir yazar tavrı var. Ama tabii onlar da önemlidir.
2024’teki güncelliği de bunlarla ilgili. Avcıoğlu’nun durdurmaya çalıştığı karşıdevrim ilerledi ve Cumhuriyet’ten geriye kalanların tamamını sildi. Avcıoğlu’nun o karşıdevrime en ciddi, en derin, en kararlı duruşlardan biri olarak hatırlanması kaçınılmazdı. Artık bir düzen arayan Türkiye kalmamıştır. O, sermayenin düzenidir ve o nedenle Türkiye giderek daha tekinsiz bir ülke haline dönüşmektedir. Yeni bir düzen arayışı böyle bir iklimde kaçınılmazdır. Tabii bu düzeni sadece Türkiye’nin Düzeni’nden yola çıkarak kuramayız artık. Ama Avcıoğlu önemli bir duraktır, arayanın yönünü ona dönmesi kaçınılmazdır.
KEMALİZM ARTIK DEVLETİN DIŞINDADIR
– Türkiye’nin Düzeni ve Avcıoğlu, AKP’nin toplumu tümüyle fethetmesine engel olan bir tür “halk kemalizmi”ne teorik stepne olabilir mi? Bu teorik temeli geçmişten aramak mantıklı mı? Yoksa burada sosyalizmle Türkiye aydınlanması (veya laik-toplumcu düzen) arasındaki geçişliliğe/devamlılığa bir örnek mi buluyoruz?
ORHAN GÖKDEMİR – Tabii bu daha olanak dahilinde. Kemalizm Türkiye’nin mevcut düzeni tarafından cami avlusuna terk edilmiştir. Bunu 12 Eylül cuntası başlattı, anti-Kemalist bir Atatürkçülük inşa ettiler. Dini yeniden anayasaya soktular, din dersini zorunlu hale getirdiler ve toplumu dinselleştirmeye giriştiler. 12 Eylül karşıdevrimin silahlı gücü oldu, devrime karşı silahlı bir kalkışmaya girişti. Böylece laik cumhuriyet de Mustafa Kemal ile birlikte cami avlusuna terk edilmiş oldu.
Demek ki artık Kemalizm bütünüyle devletin dışındadır. Laiklik ve cumhuriyet de devletin dışındadır. Devlet hızla monarşiye dönüşmektedir, saraylardan yönetiliyor, kapıkulları bakanların önüne geçiyor, meclisi, anayasası rafta. Demek ki cumhuriyet ve kazanımları artık halka aittir. Tabii halk laiklikte ısrar ediyor olsa bile ona bir örgüt ve bir teori gerekir. Tabii, güncelliği bir yana, bunlara tek başına Doğan Avcıoğlu’nun yettiğini söyleyemeyiz. Artık bu tarihi başka türlü okumamız için yeterince işaret var. Kemalizm, cumhuriyet, toplumsal kurtuluş mücadelesinde önemli duraklar. Ancak oralarda duramayız. İlerleyemeyen geriler. Kemalizm’le gidebileceğimiz yol tükenmiştir. Kemalizm bizi ileriye götürmez ama biz de Kemalizm’den geriye gidemeyiz. (Yalçın hocanın kulakları çınlasın…) Haliyle, eldeki malzeme “halk kemalizmi” için gereklidir ama yeterli değildir. Onun kaldıracı mutlaka bugünün deneyimini ve bilgisini içermek zorundadır. Türkiye aydınlanması artık tamamıyla sosyalist bir iştir, sadeleşmiş olduk.
– Radikal cumhuriyetçi bir düşünür olarak Doğan Avcıoğlu’nun basit bir darbeci, bu arada Türkiye soluna son 30 yılda iyice sızan yeni moda bir linçle “Kürt düşmanı” olarak tanımlanması mümkün mü? Avcıoğlu Türkiye solundaki hangi vitaminlerin eksikliğine erkenden dikkat çekmiş oldu sizce? İktidar hırsı ve ona yönelik örgütlenmenin dışında hangi boşlukları öne çıkarmış sayılmalıdır? Dinciliği Türkiye’de iktidar yapan liberalizme karşı ülkemizdeki en etkili panzehirlerden birinin ve belki de birincisinin Avcıoğlu solculuğu (veya onun radikal kemalizmi) olduğunu söylemek, abartı mı olur?
ORHAN GÖKDEMİR – Avcıoğlu neden Kürt düşmanı olsun? O cumhuriyetin yeni bir halk inşa etmeye giriştiği başka bir dönemin aydını. Haliyle bugünkü gibi Türk olmanın, Türk demenin utanılası bir iş olduğu dönemde ortaya çıkan bir hal bu. Avcıoğlu Türkçü değildi ama Türkleri arıyordu. Cumhuriyet, halkı Türk olarak tarif etmişti çünkü. Cumhuriyetin başlattığı Türklere tarih imal etme işini tek başına üstlendi. “Türklerin Tarihi” çalışması zahmetli bir çalışmanın ürünü. O da bugün en az Türkiye’nin Düzeni kadar günceldir. İçinde, bir miktar, Kürt tarihi de var. Onda Kürt düşmanı bulanların okumasını öneririm.
12 EYLÜL SOLU DA DÖNÜŞTÜRDÜ
Ama tabii, 12 Eylül, işkencehaneleri aracılığıyla solu da dönüştürdü. Kenan Evren’in uyduruk Atatürkçülüğü nezdinde cumhuriyete ve laikliğe düşman etti. Türk’ten nefret de o dönemin ürünü. Cunta, inkârcılığı, Kürt’e eziyeti doruklarına çıkarmıştı çünkü. Ama unutulmasın, o işkencehanelerde Kürdü ve Türk’ü aynı tezgâhlara yatırdılar. Aynı copla vurdular, aynı elektriği verdiler.
1960’lı yılların devrimcileri için Avcıoğlu bir başlangıç noktasıydı. Denizlerin, Mahirlerin düşünsel temelinde Avcıoğlu vardır. Sonra cumhuriyet-laiklik-Türk, tabii bağımsızlık o temelden uzaklaştırıldı. Bugünkü ortalama sol düşünce öyle oluştu. İktidarı alma çabası da böylece uçtu gitti. “Demokratik devrimciliğin” solda yaygınlaşmasının tarihsel altyapısıdır bu. Halbuki sosyalist bir iktidar için şartlar her zaman uygundu.
Darbeciliğe gelince, bence Avcıoğlu darbecidir. Fırsatını bulsa yapardı. Fırsatını aramış, bulamamıştır. Bunda ne var? İttihat ve Terakki de darbecidir ve ülke Abdülhamit rejiminden öyle kurtuldu. Kötülük darbenin doğasında değil, amacındadır. Kapitalizmi bir darbe ile yıkma olanağı bulsak, “yapmazuk” demeyiz sanırım. Aynı şekilde karşıdevrimi durduracak bir darbe olsa, hayır demeyiz. Tabii Avcıoğlu’nda bir acelecilik var, sınıf temeli zayıf. Zinde güçler bunun bir dışavurumu. Biz öyle yapmayız.
Haliyle Avcıoğlu’na dönüş solumuz için de güncel ve gereklidir. Türklerin Tarihi’ni çalışmalıyız. Devrim yapacak bir halk arayanlar için bu kaçınılmazdır.
Tabii bu dönüş, içine sızmış liberalizme karşı da bir antibiyotik görevi görecektir. Avcıoğlu liberalizmin antitezidir.
– Türkiye’deki devrimci hareketin medyayı elinde tutabilen liberal mikropların merkez karargâhı Birikim’in tüm versiyonlarıyla uzak tutulduğu, gerçekten sosyalist bir öfke ve eylem tutkusu içeren çevrelerde bile Avcıoğlu’nun yeterince anlaşılabildiği söylenemez. Bu anlayış eksikliğinin kaynakları sizce nerede? Liberal ideolojilerde mi?
ORHAN GÖKDEMİR – 1960’lı yıllar tarihimizin en parlak dönemlerinden biriydi. İnsanın yükseliş dönemiydi, bir aydın bolluğumuz vardı. 61 Anayasası aydınlığa giden yolu açmada yardımcı olmuştu. Asıl önemlisi Kemalist devrimin ateşi henüz sönmemişti. Bu şartlarda kimse devrimci cumhuriyete arkasına dönmeyi düşünemez. Nâzım da düşünmemiştir, Denizler, Mahirler de düşünmemiştir.
LİBERALİZM VARSA AVCIOĞLU GÖRÜNMEZ OLUR
Ama özellikle soruda adı geçen çevrenin başını çektiği bir operasyonla sol liberalleştirilmiştir. Liberalizm varsa Avcıoğlu görünmez olur. Liberalizm cumhuriyeti, laikliği, halkı, tabii Türk’ü siler. Liberalizm tam bağımsızlığın düşmanı, emperyalizmin dostudur. Liberalizm batıcıdır, piyasacıdır. Haliyle Avcıoğlu görünür oluyorsa liberalizm bir düşüştedir. Başka türlü değerlendiremeyiz. Devrim artık günceldir ve başka tecrübelerle birlikte Avcıoğlu’na da dönmek zorundayız. İttihat Terakki’ye ve Mustafa Kemal’e dönüp yeniden bakacağız. Devrimci olmanın ilk şartı liberalden, kirden arınmadadır.
– Türk demenin utanılacak bir eyleme dönüştüğü bir zaman aralığında “Türklerin Tarihi” ve “Milli Kurtuluş Tarihi” genç kuşaklara yeni bir yol açabilir mi?
ORHAN GÖKDEMİR – Türkler’in Tarihi’ne değinmiştik, günceldir, yol açmıştır ve yol açıktır. Tabii üzerinde yükselmek gerek. Milli Kurtuluş Tarihi de öyle. Bu tarih, sağ okumalarla kirletilmiştir. O tarih “Türk Halkı”nı yaratan tarihtir. Laik Cumhuriyet o tarihin içinden çıkmıştır ve Aydınlanma mücadelemizin en önemli dönemeçlerinden biridir. Genç kuşaklar, kendilerine bir gelecek kurmak isteyen genç kuşaklar, Avcıoğlu’nu, Yalçın Küçük’ü tutkuyla okumalıdır. Kaldı ki aralarında bir devamlılık var. Çok yakın dostlardır ve ikincisi ilkinden çıkar. Ne halkımızdan ne tarihimizden nefret edemeyiz, arkamızı dönemeyiz. O halk bizim, o tarih bizim. Yenisini o halkla ve o tarihe dayanarak kuracağız.
– Türkiye’de 1923’ün tarihsel meşruiyetinin altını çizen ve buradan sol bir cumhuriyet projesine yürüyen Avcıoğlu’nun yarım yüzyıl önce önerdiği çözümlere dönüş önermek, acaba onu doğru anlamak mıdır? Yoksa onun açtığı kapıları genişletmek, bulgu ve saptamalarından hareketle yeni sosyalist bir yol mu inşa etmek gerekiyor?
ORHAN GÖKDEMİR – 1923 meşrudur, haklıdır, yol açıcıdır. Ancak Avcıoğlu’nda takılıp kalamayız. Biz orada açılan kapıları genişletmek zorundayız, Kemalizm’in tereddütlerinden kurtulmak zorundayız, devrimini tamamına erdirmek zorundayız. Yeni, eşitlikçi bir cumhuriyet kuracağız. Avcıoğlu da onun tarihinde hak ettiği yeri alacak.
SIRADAKİ: Aydemir Güler: “Doğan Avcıoğlu sola açılan bir cumhuriyetçiliktir.”