March 14, 2025

Tekin Yayın Dağıtım San.Tic.Ltd.Şti

Mimar Sinan Mah. Atlas Çıkmazı Sk. No:7 Üsküdar/İstanbul

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Elif Akkaya

Telefon

0216 323 20 20

E-mail

info@tekinyayinevi.com.tr

Website

Tekin Yayınevi

Teknik Sorumlu

Tetris Teknoloji

Yeni düzende kalanlar ve gidenler: “Kapitalizm 2.0”

Yeni düzende kalanlar ve gidenler: “Kapitalizm 2.0”

GEORG FÜLBERTH

Kapitalizm yeni bir aşamaya geçmek üzere kendini yeniden düzenlemek zorunda kaldığında, onun sonunun yakın olduğunu düşünen insanlar olur. Vardır. 2007-2008 dünya finans ve ekonomi krizi patladığından beri bu tekrar böyle. Bu öngörünün temsilcileri arasında tarihsel eğitimden geçmiş olanlar hem düşünceli hem de utangaç bir resim veriyorlar: Evet, bu sonla ilgili geçmişte defalarca kehanetlerde bulunulduğunu biliyorlardı, ancak bu sefer gerçekten böyle olabilirdi.

Günümüzdeki kıyamet kehanetleri genellikle tehlikeli yerküre ısınmasından kaynaklanmaktadır. Bazıları kapitalizm içinde kalarak bunu durdurmanın mümkün olmadığını belirtiyor, bu nedenle de piyasa ve teknolojik inovasyonun kombinasyonu üzerinden bir çıkış yolu bulunabileceğini düşünenlerle tartışıyorlar.

OECD devletlerinin büyüme oranlarındaki azalma da, bu arada ve son tahlilde, kapitalizmin yavaş yavaş sönmesine yönelik geri döndürülemez bir eğilim olarak görülüyor. Bilhassa Çin gibi telafi edici kalkınma devletlerinde bu son elbette bir gün gelecektir. Joseph A. Schumpeter, 1942 tarihli “Kapitalismus, Sozialismus und Demokratie” [Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi] kitabında bu tür argümantasyonun erken bir örneğini vermişti. Naomi Klein “Die Entscheidung: Kapitalismus vs. Klima” [Karar: Kapitalizm İklime Karşı] başlıklı kitabında bir antagonizma görür, bu antagonizma ancak halen egemen olan üretim tarzının kaldırılmasıyla tasfiye edilebilir. Ulrike Herrmann ise sömürü düzeninin günümüzdeki biçiminin yerine bir başkaszının geçmesini önermektedir. Eğer Herrmann bu geçişi cüretli bir biçimde “Das Ende des Kapitalismus” [Kapitalizmin Sonu] diye adlandırmasaydı üzerine konuşulabilirdi. Kitabının başlığı bu.

Marx, farklı görüyordu:

“Bir toplumsal düzen, içerebileceği bütün üretici güçler yeterince gelişmeden önce asla yıkılmaz. Yeni, daha yüksek üretim ilişkileri, maddi varlık koşulları eski toplumun kucağında olgunlaşmadan önce ortaya çıkmaz. Bu yüzden, insanlık kendi önüne ancak çözebileceği sorunları alır, çünkü yakından bakıldığında görülecektir ki, sorunun kendisi ancak onu çözebilecek maddi koşulların mevcut veya oluşmakta olduğu yerde ortaya çıkar.”

Bir toplumsal düzenin mahzun bir biçimde kendi içinde çöktüğü varyantı burada yok: “Kapitalizmin sonu” şimdilerde gerçekten hiç öyle bir müjde falan değil. Meğer ki, yeni bir şey ortaya çıksın. Bunun daha iyi bir şey olup olmadığı oldukça tartışmalı tabii. Söylenen sadece şu ki, “maddi varlık koşulları”, “eski toplumun kucağında büyütülmüştür.”

Bugün varoluşun maddi koşullarına bakarsanız, şu ya da bu şeyle karşılaşabilirsiniz. Örneğin internetin sunduğu Allmende (commons) [ortak mal] böyledir. Ancak bu internet kapitalizme iyi entegre edilmiştir ve büyük mülk sahiplerine de genişletilmiş bir hareket alanı sunmaktadır.

Bir devrimde yukarıdakilerin artık muktedir olamamasını ve aşağıdakilerin de artık istememesini içeren Leninci görüş, günümüz koşularında bir köklü dönüşüm beklentisine olanak vermiyor. Amazon, Meta, Google ve diğerleri, özel mülk sahiplerinin elindedir ve bunlar Allmende’yi iyi idare edebilmektedir. Bu şirketlerin görece yoksul müşterileri, internette ucuza sörf yapabildikleri sürece, en azından şu anda başkaldırmaz. Öznel faktörü şimdilik bir kenarda tutalım.

Bunun yerine mevcut ihtilafları kapitalizmin şu sistemik krizlerinin dördüncüsü olarak anlamak tavsiye edilebilir. Bu krizlerde kapitalizm hiç batmadı ama her defasında daha başka bir kapitalizm oldu. Bu nedenle kapitalizm sadece dönemsel olan çöküşlerden farklılaşıyor.

Bu önce 1873’ten 1896’ya kadarki on yıllarda büyük depresyonda gerçekleşti. Serbest rekabet kapitalizmi örgütlenmiş kapitalizme ve uluslararası ihtilafları iki dünya savaşı halinde patlayan emperyalizme geçiş yaptı. İkinci kesit, 1929’dan itibaren dünya ekonomik kriziydi. Kriz sivil ve askeri Keynesçiliğin bir kombinasyonuyla aşıldı. Roosevelt’in New Deal’i işsizliği hafifletebildi. Ama işsizlik ilk 1942’de Almanya, İtalya ve Japonya ile savaşın başlamasından sonra yüzde 5’in altına düştü. Nazi devletinde konjonktürel gelişimi konut ve otoban inşaatlarından daha çok silahlanma yatırımları damgalıyordu. 1945 sonrasında Batı’da bir sivil refah Keynesçiliği gelişti ve bu da 1970’lerin ikinci yarısından itibaren (1975’teki “küçük” diye adlandırılan dünya ekonomik krizi sonrasında) bir yeni piyasa radikalizmi (“neoliberalizm”) üzerinden nöbeti devretmiş oldu.

2008/2009 yıkımıyla da dördüncü kapitalizm içi transformasyon krizi başladı. Bu kriz bugüne kadar aşılmış değildir ve şu özelliklere sahiptir:

  • Sermayenin aşırı birikimi.
  • Aşırı düzeyde bir eşitsizlik.
  • Biyosfer krizi.
  • 1914 öncesi gibi savaş tehlikesi, fakat bu şimdi insanlığın (veya onun büyük bir bölümünün) atom savaşında kendi kendisini ortadan kaldırma tehlikesiyle bağlantılıdır.

21’inci yüzyılın üçüncü on yılının başında ABD ve AB’de insan marifeti yerküre ısınmasına karşı mücadaleyi amaçlayan devasa bir sanayi politikası niyetleri ilan edildi. Böylelikle aşırı birikimin geriletilebileceği düşünülmüş olabilir. Buna ek olarak en geç 2022’den beri yeni ve dünya çapında bir silahlanma Keynesçiliği ortaya çıktı. Bu silahlanma Keynesçiliği sivil Keynesçiliği aşıp onun yerine geçebilecek durumdaydı.

Şöyle bir tehlike söz konusu: Günümüzün transformasyon krizi sonunda yeni büyük bir savaş patlak verebilir. Bundan eğer kaçınılmış olsaydı bile, bu kapitalizm daha sonra eskisinden yine farklı bir kapitalizm olacaktır.

Bu kapitalizm bir taslak olarak çevre çizgileriyle ve günümüzde henüz tam olarak görülebilir durumda değil. Bir öngörüde bulunmak şu nedenle güç: Günümüz sistemik krizinin üzeri bir başka daha geniş, seküler (evet, bundan da fazla) bir krizle örtülebilir, mümkündür bu. Muhtemelen günümüzde sanayi kapitalizminin (1780’lerden itibaren) başladığı, ama artık derinlemesine modifiye edilen bu üretim biçimi sonuna geliyor. Buna “Kapitalizm 1.0” diyelim. Bu kapitalizm, fosil enerji kullanımı ve canlı emek gücünün sömürülmesine dayanıyordu.  

Dünya İklim Konferansı’nın açıklanmış hedefi bugün karbondioksiti, artık karbonlaştırılmamış fakat yenilenebilir enerji taşıyıcıları kullanılarak düşürmektir. (Nükleer enerji kullanımı halen tartışmalıdır.) Daha Birinci Sanayi Devrimi’ndehn itibaren makinalar artan ölçüde insan gövdesinin emek performansının yerine geçiyordu. Bu insani emek gücü göreli olarak azalmakta, ancak mutlak sayılar itibariyle artmaktadır: Buna olan talebin kapitalizmin 19’uncu ve 20’nci yüzyıldaki yayılmasının bir sonucu olarak artması nedeniyle. Ekonomik düşünce tarihinde somutlaşmış emeğin büyüyen anlamı şu noktada kendisini ifade ediyordu: 1870’lerden başlayarak Adam Smith, David Ricardo ve Karl Marx’ın emek değer öğretisi, büyük ölçüde başka teoriler tarafından kenara itilmiştir. Bu başka teorilerde maddi (aynî) sermaye, toplumların zenginliğinin kaynağı olarak görülmektedir. 20’nci yüzyıl sonunda ve 21’inci yüzyılın da ilk çeyreğinde dijitalleşme, yapay zekâ da dahil olmak üzere zihinsel emeği kapsamaktadır.

Ataerkilliğin ve uygarlığın neolitik dönemde başlangıcından bu yana erkek emek gücü tek üretici emek gücü olarak toplumda kadın emek gücünün üstüne yerleştirildi. Savaşta da erkekler silahlı şiddet tekelini elinde tutuyordu, kadınlar ise kurban, refakatçi ve bakıcı konumundaydılar. Yeni kapitalizmde maddi meta üretimi ve dağıtımında erkeklerce yapılan işlerin payı düşüyor ve silah teknolojisi hemen hemen sadece eril savaş girdisi olmaktan çıkıyor, böylece bu ikili (binär) cinsler düzeni, ki bu düzende dişinin doğurganlık tekeli varlığını korumaktadır, bir krizden geçiyor. 20’nci yüzyıl sonu ve 21’inci yüzyıl başındaki toplumsal cinsiyet söylemi (Gender-Diskurs), bu dönüşümü yansıtıyor.

Bir Kapitalizm 2.0 düşünülebilir; bu kapitalizm, doğal kaynakları Birinci Sanayi Devrimi’ndeki kapitalizmden daha çok korur ve bünyesindeki ataerkillik de biter. Ancak varlığı sürdükçe, bu değişen koşullarda da kalacak şeyler var: Kâr maksimizasyonu, periyodik olarak ortaya çıkan aşırı birikim, krizler ve savaşlar.

(Çeviren: Osman Çutsay)

FOTO: Sven Teschke / Creative Commons CC-by-sa-3.0 de