March 14, 2025

Tekin Yayın Dağıtım San.Tic.Ltd.Şti

Mimar Sinan Mah. Atlas Çıkmazı Sk. No:7 Üsküdar/İstanbul

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Elif Akkaya

Telefon

0216 323 20 20

E-mail

info@tekinyayinevi.com.tr

Website

Tekin Yayınevi

Teknik Sorumlu

Tetris Teknoloji

Almanya’da kriz ve erken seçim: Neden “tek konu” göçmenler?

Almanya’da kriz ve erken seçim: Neden “tek konu” göçmenler?

DR. İ. HALİL ÖZAK

50 yıldır Almanya’daki partilerin çoğu, seçimlerde göçmenler üzerinde çeşitli ölçülerde tepinip duruyorlar. Federal parlamento seçimleri, eyalet seçimleri veya mahalli seçimler, hiç fark etmiyor. Seçimler öncesi ülkedeki sorunlara çözümü olmayan partiler, hemen mülteci ve göçmen konusuna sarılıyorlar.

Bu işin başını, yıllardan beri CDU (Hıristiyan Demokrat Birlik) ve onun Bavyera’daki kardeş partisi CSU (Hıristiyan Sosyal Birlik) çekti. Bu iki parti en az 50 yıldır bu konuda “sabıkalıdır”. Örneğin, 1 Ekim 1982’de iktidara gelen CDU Başkanı ve Federal Başbakan Helmut Kohl, hükümetinin yapacağı dört maddelik bir acil işler programı yayınlamıştı. Bu dört maddeden biri de, göçmenlerin (o dönemde özellikle de Türk göçmenlerin) sayısını azaltmaktı. Kohl, toplumdaki sorunların çoğundan göçmenleri sorumlu tutuyordu.

Bu arada küçük parti CSU’nun başkanı ve bir dönem federal içişleri bakanı da olan Horst Seehofer, 2018 yılında “Toplumdaki bütün siyasi sorunların ana kaynağı, göçmenler ve göçmenliktir,” diyebiliyordu.

Kısacası, göçmenler en az 50 yıldan beri seçimlerde sorunların kaynağı olarak gösteriliyor, bugün de durum aynı.

TARİHTEN ÖRNEKLER

1980’li ve 1990’lı yıllarda “Yabancılar, işyerlerimizi elimizden alıyor,” denirdi. Bugün neredeyse trenlerin gecikmesinden, otoyollardaki yüzlerce kilometrelik inşaatlardan, Almanya’nın bilgisayar teknolojisinde geri kalmasından da göçmenler sorumlu görülecek. Zannedersin ki, VW, BMW ve Mercedes gibi otomobil firmalarının elektrikli otomobile yatırım yapmamalarına, Çin’den daha geride kalmalarına göçmenler neden oldu!

Her şeyin yokluğundan göçmenler sorumlu.

CDU-CSU göçmenleri istismar etme konusunda sabıkası çok olan bir partidir. 1999 Hessen eyalet meclisi seçimlerinde CDU’nun adayı, seçilme şansı olmayan Roland Koch’tu. O günlerde Türk göçmenlere çifte vatandaşlık tanıyacak bir siyasi ortam yoktu. Koch seçilemeyeceğini anlayınca, sendikaların, kiliselerin ve çok sayıda sivil toplum kuruluşunun itirazlarına karşın, Türk vatandaşlarının çifte vatandaşlık talebine karşı bir kampanya başlattı. Onları seçim kampanyasının merkezine koydu. Şehrin her tarafına Türk göçmenlere karşı afişler asıldı, semt pazarlarında, alışveriş merkezlerinde haftalarca imza kampanyaları yürütüldü.Dışardan gelen biri, Türk kökenli göçmenlerin Hessen eyaletini istila ettiğini düşünebilirdi.

Hesap tuttu. CDU, toplumu Türklere karşı kışkırttı ve yalan söyleyerek partinin finans skandallarına Yahudileri de karıştıran Roland Koch, 7 Nisan 1999’da Hessen eyaletinin başbakanlığına seçildi.

29 ve 31 Ocak 2025 günlerinde Federal Almanya parlamentosunda olanlar yukarıda anlattıklarıma benzemiyor mu? Arada 25 yıllık bir zaman farkı olmasına karşın, Roland Koch gibi, beğeni göstergesinde toplumda sempati toplayamayan bir aday, yine göçmenleri politikasına alet eden CDU’lu bir politikacı, yine toplumu ayrıştıran ve bundan siyasi medet uman ikinci sınıf bir politikacı, başbakan adayı, Friedrich Merz.

Yanına yamak olarak da, Alman Anayasasını Koruma Örgütü’nün ırkçı ve faşist şüphesiyle izlediği, AfD (Almanya için Alternatif) partisini alıyor. AfD’nin Thüringen eyalet meclisi grup başkanı ve partinin de teorisyenlerinden olan Björn Höcke’ye mahkeme kararıyla faşist demenin serbest olması, Friedrich Merz’i rahatsız etmiyor. Anayasayı Koruma Örgütü’nün zorlamasıyla, AfD’nin kendi gençlik örgütünü, ırkçı olduğu için kapatmak zorunda kalması da Merz’in kararını etkilemiyor. Merz göçmen karşıtı siyasetini Federal Parlamento’da destekleyen AfD ile olan dolaylı işbirliğine ise “Bir doğrunun yanlış biri tarafından desteklenmesi, o doğruyu yanlış yapmaz,” diyor. Yani “Kim olursa olsun, yeter ki beni desteklesin, ırkçı da olsa, faşist de olsa fark etmez!” diyor. Friedrich Merz’in sözlerinin anlamı budur.

Bir insanın yaşlı-genç, kadın-erkek, çocuk demeden, kim olursa olsun öldürülmesi her yerde, her şart altında kötüdür. Suçsuz insanları, hele yuvaya giden bir çocuğu öldürmek hiçbir zaman haklı olamaz, savunulamaz. Nokta. Burada herhangi bir yoruma yer yoktur.

Psikolojik sorunları olduğu kurumlarca bilinen Suudi Arabistan kökenli Taleb A., Almanya’da en son doktor ve psikiyatri uzmanı olarak çalışıyordu. Magdeburg şehrinde “Noel Pazarına” saldırdı. İnsanlar öldü, çok sayıda insan yaralandı.

Sonra 28 yaşında, uzmanlar tarafından psikolojik sorunları olduğu belirtilen, Afganistanlı bir sığınmacı, Aschaffenburg kentinde yuvaya giden bir grup çocuğa saldırdı. Fas kökenli bir ailenin iki yaşındaki çocuğunu ve onları korumaya çalışan bir yetişkini öldürdü. O günden beri Alman politikası ve partilerin büyük çoğunluğu, Magdeburg ve Aschaffenburg kentindeki saldırılar ve öldürülen çocukların ölüsü üzerinde tepinip duygu sömürüsü yapılıyorlar.

GÖÇMENSİZ ALMAN TARİHİ YAZILAMAZ

Almanya’da silahla önceden okuduğu okula saldırıp, öğretmenlerini, sınıf arkadaşlarını öldüren Almanlar olmadı mı? Bir kermeste insanların üzerine arabalarını sürerek onları katleden psikolojik sorunları olan Alman kökenli insanlar yok mu? Bu tip saldırganlar hem Alman hem de göçmen kökenliler arasında var. Bu tür olayların üzerinde mutlaka durulmalı, nedenleri araştırılmalı, gerekli önlemler alınmalıdır. Bu olaylar ancak bu şekilde önlenebilir, sayısı en aza indirilebilir.

Bu tür saldırıları yapanların sorunları bilindiği halde, göçmen kökenlilerin yaptığı her saldırıyı terörist saldırı olarak ilan etmek, terörle bağlantılı olan insanların ve gerçek terör eylemlerinin gizlenmesine hizmet eder. Alman kökenli, göçmen kökenli, diyerek toplumu ayrıştırır.

Afganistan’daki siyasal İslamcı, Ortaçağ artığı rejimden veya başka bir ülkeden baskı nedeniyle kaçıp, Almanya’ya mülteci olarak gelen ve İslamcı bir devlet isteyen katiller en çok göçmenleri rahatsız etmektedir. Bir olay olduğu zaman, “Aman suçu işleyen göçmen kökenli biri olmasın!” diye korkuya kapılanlar en çok göçmenlerdir.

Friedrich Merz, federal parlamentodaki konuşmasında göçmenleri, grup halinde tecavüz etmekle, tecavüzcü olmakla suçladı. Evet, Alman kriminal istastiklerine göre, tecavüz edenlerin yüzde 50’den biraz fazlası Alman, geri kalanlar ise genellikle Afganistan, Irak, Suriye ve Türkiye vs. kökenli. Merz bu durumu siyasi propaganda malzemesi olarak kullanıyor. Oysa bu konuda Alman-göçmen karşılaştırması yapılması abestir. Alman veya göçmen demeden, tecavüzcüler yasadaki en üst seviyedeki cezaya çarptırılmalıdır.

Ayrıca toplum, esas olarak da erkekler, kadın-erkek eşitiği konusunda ilkokuldan, hatta yuvadan başlayarak eğitilmelidirler. Belirli olayları, bir grubu köşeye sıkıştırarak suistimal etmek, siyasi ahlaksızlıktır. Sizin kadar savunma olanaklarına sahip olmayan insanlar üzerinden parsa toplamaktır. Bunu hangi parti yapıyorsa, tutumu parti tarihinde kara bir leke olarak kalır. Çünkü 1958’den beri Almanya’nın tarihi, aynı zamanda göçmenlerin de tarihidir. Hem Federal Almanya Cumhuriyeti’nde, hem Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde, hem de birleşmiş Almanya’da göçmenler olmadan yazılacak bir tarih gerçekleri yansıtmaz, eksik kalır. Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde de Mozambikli, Vietnamlı vb. işçiler olmadan, ülkenin tarihini yazamazsınız. Federal Almanya’da Ruhr bölgesinin, Berlin’in, Münih’in, Frankfurt’un, başka bir deyişle Almanya’nın tarihi, Türkler olmadan, göçmenler olmadan yazılmaz. Yazılamaz.

Böyle bir tarihi yazmaya kalkışan tarihçi, kendisine belirli bir ücretle o görevi veren partinin tarihçisidir. Göçmenlerin tarihi Almanya’nın, Almanya’nın yakın dönemdeki tarihi de göçmenlerin tarihidir. Bugün her partiden politikacılar belirli ölçüde ve şiddette, “göçmen de göçmen” deyip duruyor. Nedir sözü edilen göçmen? 1958 yılından başlayarak, Almanya’ya “yabancı isçi, misafir işçi” olarak gelip kalan ve artık Almanya’nın tamamen yerleşik bir parçası olan göçmen kökenlileri, onların çocuklarını ve torrunlarını mı, yoksa sadece iltica başvurusu reddedilen veya üçüncü bir ülkeden geldiği için geldiği ülkeye geri gönderilemeyen 30-40 veya 50 bin insanı mı kastediyorsunuz?

ALMAN HALKININ “BİLEMEDİĞİ” GÖÇMENLER

Nedir bu üzerinde tepindiğiniz göçmenler? 2024 yılı verilerine göre, Almanya’da nüfusun yüzde  29,7’si göçmen kökenli. Bu 83 milyon nüfusa sahip Almanya’da, yaklaşık 25 milyonluk bir nüfusun karşılığıdır. Bazı şehirlerde göçmenlerin oranı nüfusun yüzde 50’si veya daha fazladır. Örneğin, Frankfurt-Main şehrinde göçmenlerin oranı yüzde 53 civarındadır.

Almanya’da 2021 yılı parlamento seçimlerinde seçme yaşında olan göçmenlerin sayısı 7 milyon 100 bin kadardı. Bugün bu sayı en az 7 milyon 500 bin kadar veya daha fazladır. AfD (Almanya için Alternatif), göçmenleri geri göndereceğini, “Bunun adı remigrasyon ise re-mi-gras-yon” (Alman vatandaşı da olan göçmenlerin, geldikleri ülkelere geri gönderilmesi) diyerek, eşbaşkanları Alice Weidel’ın dilinden, teorisyenleri Höcke’nin de kitabında belirttiği gibi, 20-30 milyon göçmeni geri göndereceğini ilan etti.

Peki, AfD dışındaki partiler göçmen derken kimi kastediyorlar? İşçi, işveren, üretici, tüketici, öğretmen, avukat, polis, çeşitli kurumlarda memur, hatta yargıç ve savcı gibi yaşamın her alanında, toplumun her kesiminde yer alan göçmenler mi söz konusu olan? Yoksa mülteciler mi?

Kimdir size göre göçmenler? Yukarda sayıları resmi kurumlarca verilen, 75 yıllık Almanya tarihinde, en az 67 yıldır var olan, aynı Alman kökenliler gibi, çocukları olunca, onlar yürüyünce sevinen, ailesinden biri ölünce ağlayan, yas tutan, işte arkadaş, kapı komşusu olan insanları, yani Almanya’nın 25 milyonluk bir parçasını mı kastediyorsunuz?

Bunlar değilse kimi kastediyorsunuz? Friedrich Merz, CDU-CSU nasıl bir göçmen tipi istiyor? Diğer partiler nasıl bir göçmeni uygun görüyorlar? Tek tek normal vatandaşlarının istediği düşündüğü göçmen nasıl olmalı?

CDU’nun seçimlerde en önemli propaganda malzemesi, muhtemelen de en önemlisi göçmenler. CDU içinde, 25 milyon insanın suistimal edilmesine karşı çıkma cesaretini gösterebilen, vicdanlı, siyasi cesarete sahip tek birey, eski Federal Başbakan Angela Merkel mi? Nerede bir dönem Hürriyet gayetesinde köşesi olan, göçmenler ve göçmenlik konusunda olumlu yazılar yazan, çözümler öneren Armin Laschet? Nerede CDU içinde sözü edilen “liberaller”?

Şu sıkça sözü edilen Suriyeli göçmenler ne durumda? Eski Federal Başbakan Angela Merkel’in 2005 yılında, vicdanlı, insani bir büyüklük göstererek, “Ne yapalım, bu karda kışta, kadınların, çocukların soğuktan donmasına razı olamayız,” deyip Almanya’ya girmelerine izin verdiği 800 binden fazla Suriyeli mültecilere bakalım.

2005 yılında Almanya’ya mülteci olarak gelen Suriyelilerden çalışma yaşında olanların yüzde 62’si, bugün sosyal sigortalı işlerde çalışıyorlar. Suriyelilerle ilginen CDU’lu bir Alman milletvekilinin belirttiğine göre, çalışma yaşında olan erkekler arasında sigortalı işlerde çalışma oranı yüzde 85 kadar. Sözü edilen Suriyelilerin yüzde 38’i artık Alman vatandaşı.

Peki CDU’nun başbakan adayı Friedrich Merz ve diğer partiler, 2005 yılında mülteci, sığınmacı olarak Almanya’ya giren Suriyelilerden ne kadarını sınırdışı etmek istiyorlar?

6000 Suriye kökenli tıp doktorunu, 2000’in üzerinde hemşire ve sağlık çalışanını da Almanya’dan çıkarmak istiyorlar mı? Son yıllarda Almanya’ya gelen ve eğitimlerine Almanya’nın hiç katkıda bulunmadığı Türk doktorlar da Almanya’dan çıkarılacak mı?

Partiler Almanya’da suç işleyenleri ülke dışına çıkarmak mı istiyorlar? Çıkarsınlar. Yasalara uygun olmadan, üçüncü ülkelerden gelenleri çıkarmak mı istiyorlar? Çıkarsınlar.

Göçmenler partilere bu konuda engel mi oluyorlar? Hayır.

Yalnız Almanya’da doğup ve büyüyenler, hangi suçu işlerse işlesin, kaç yaşında olursa olsun, onları Almanya’dan çıkarmak o insanları çifte cezalandırmaktır. Çünkü bu durumda olan insanlar bu toplumun ürünüdürler. Almanya 2024 yılı içinde başvurusu reddedilen 38 bin kadar mülteciden 26 binini Almanya dışına gönderemedi. Bu durumdan göçmenler sorumlu olabilir mi?

Özellikle CDU-CSU ve AfD, Alman Anayasası’nı değiştirerek mülteci akımını önlemek istiyorlar.

Alman Anayasası’nın iltica maddesi, herhangi bir yasa maddesi değildir. Anayasa’nın çok önemli, en temel maddelerinden biridir. Anayasa’daki Mültecilikle ilgili maddeler, 1933-1945 yılları arasında Hitler faşizmi döneminde katledilen Yahudilerin, Komünistlerin, Sosyal Demokratların, Sinti ve Romaların, homoseksüellerin ve Hitler faşizmine karşı çıkan dini grupların anısına, Hitler faşizminin zulmünden kaçabilen ve mülteci olmayı bire bir yaşayan insanların tecrübeleri ışığında yazıldı.

Almanya’da bugün hâlâ, başka ülkelerde mülteci olmanın tarihine sahip partiler var. Bu partilerin, CDU-CSU’nun saldırılarını hafifletme adına da olsa, mülteciler üzerinden tepinmesi, göçmenleri hedef alması, herhalde 75 yıl önce Alman Anayasası’nı yapanların mezarlarında kemiklerini sızlatmaktadır.

Toplumdaki bütün sorunların nedeni, önemli bir kesim tarafından göçmenler olarak görülüyor. Ancak göçmenlerin toplumdaki yerine bakan yok.

GERÇEKLER ACIDIR

Kısaca sağlık alanına bakalım; 2023 yılı sonunda Almanya’da emekli olan nüfus, 25 milyon 960 bin kişidir. Yine 2023 verilerine göre, emekli olanların 5 milyon 700’i sağlık açısından bakıma muhtaç insanlar. Bunların arasında göçmenlerin oranı çok düşüktür ama, sağlık alanında çalışan 4 milyon 200 bin kişilik personelin yaklaşık 950 bin kişisi göçmen kökenlidir.

Göçmen kökenli sağlık çalışanları arasında doktorların ve yaşlılara bakan uzman kişilerin oranı oldukça yüksektir.

Dikkat çekici bir başka veri de, sağlık alanında çalışan göçmen kökenlilerin büyük çoğunluğu Almanya’da doğanlar değil, Almanya’ya sonradan gelenlerdir.

Sağlık alanında örnekler vermenin birçok gerekçesi var.

Almanya yaşlı bir nüfusa sahip. Önümüzdeki dönemde daha çok sayıda emekli olacak, daha fazla sayıda insan emekli aylığı alacaktır. Soru, bu insanlara kimin bakacağı ve bu emeklilerin emekli aylıklarının nasıl karşılanacağıdır.

Almanya’da bilim insanları, özellikle göçmen konusunu araştıranlar, Almanya’nın her türden kalifiye elemana ve çalışacak genç nüfusa gereksinimi olduğunu belirtiyorlar. Çalışan genç bir nüfusun eksikliği, emekli aylıklarının ödenmesinde çok büyük zorluklar çıkaracaktır.

Kuruluş nedeni Avrupa Birliği, Euro karşıtlığı ve Almanya’daki göçmenlerin Almanya’dan sürülmesi olan AfD üzerinde tartışmaya gerek yok. AfD’nin fikri belli olduğu için, zikri de ona uygun olacaktır. Üstüne üstlük bir de ırkçılığı var.

Ancak Almanya’daki diğer partiler, özellikle de CDU-CSU ve başbakan adayı Friedrich Merz, “Mültecileri topluma ve iş hayatına nasıl entegre ederim, onları nasıl kalifiye eleman olarak yetiştirip emeklilik sigortasına katkılarını sağlarım?” diyerek çözümler üreteceğine, üzerlerinde tepiniyor. 

Federal Almanya eski Başbakanı ve SPD Başkanı Willy Brandt, İsveç eski Başbakanı Olaf Palme döneminde Almanya’da siyasette tartışılan bir “Kuzey-Güney Çatışması” vardı. Bugün bu konuda, nerdeyse hiç tartışma yok ama, Kuzey-Güney çatışması bütün şiddetiyle devam ediyor.

Almanya’ya gelen mültecilerin hangi bölgelerden, hangi ülkelerden geldiğine bakılırsa, güneydeki yoksulların, kuzeyin zengin ülkelerine geldikleri görülür. Bu da Kuzey-Güney çatışmasının kesintisiz devam ettiğini ve devam edeceğini gösteriyor. 1980’lerin başında yayın yönetmeni olduğum, Türkçe ve Almanca iki dilde yayınlanan “FORUM- Yabancılar Sorunu ve Kültür Dergisi” (Zeitschrift für Ausländerfragen und -kultur) adlı yayında Almanya’da göçmenlik olgusu üzerine bir makale yazmıştım. Bu makalede güneyden gelenler için, “Kapıları kapatırsanız pencereden, pencereleri kapatırsanız bacadan girecekler, bacayı da kapatırsanız tünel açacaklar,” yorumunu yapmıştım. Aradan geçen en az 40 yıllık süre gösterdi ki, mültecilerin nereden ve neden geldikleri üzerine çözüm aramadan, sorunları sadece güvenlik politikaları çerçevesinde tartışmak, uzun süreli çözümler getirmeyecektir.

KİMSE GELDİĞİ ÜLKEYE GERİ DÖNMEYECEK

Sözlü ve yazılı basında, televizyonlarda yer alanlar, özellikle de politikacılar, arada bir mültecilerden söz etseler bile, sürekli göçmeler üzerine olumsuz örnekler veriyorlar. Her akşam ekranlarda saatlerce göçmenlerden olumsuz söz edilmesi, özellikle genç göçmenler arasında tepki yaratıyor.

Eğer bu toplum gençlerine, toplumun bir parçası oldukları duygusunu veremez ise, onların toplumun kalkınması için gerekli çabayı göstermeleri engellenmiş olur. Almanya’da yaşayan ama, kendisini içinde yaşadığı topluma ait hissetmeyen insanların, özellikle de gençlerin olması bir felakettir.

Bu, Almanya için çok büyük bir kayıptır.

Almanya bugün göçmen toplumu olmanın bütün zorluklarını yaşıyor. Bu zorluklar sadece Almanya’ya özgü değildir.

2020 yılı verilerine göre, dünyada 82 milyon insan, çeşitli nedenlerle ülkesini terk etmek zorunda kalmış. İnsanlar bir bölgeden başka bir bölgeye, bir ülkeden başka bir ülkeye kaçıyorlar, kaçmaya zorlanıyorlar, yollarda sakat kalıyorlar, ailelerini, ana-babalarını kaybediyorlar. Ancak bu insanların çok, ama çok azı Avrupa’ya ulaşabiliyor.

İnsanlar Akdenizin sularında çoluk, çocukla birlikte boğulmayı, kamyon kasalarında havasızlıktan ölmeyi, Afrika’nın herhangi bir ülkesinden çıktıktan sonra, bin bir türlü badire atlatarak, ancak 2 yıl sonra Avrupa’ya ulşmayı göze alıyorlarsa, Almanya’da da her zaman mülteci olacaktır.

Almanya devlet olarak göçmen ülkesi olmanın gereklerini yerine getirmeli, partiler de her sıkıştıklarında göçmenleri siyasete alet etmekten vazgemelidirler. Çünkü bazı partilerin hâlâ görmek istedikleri, “misafir işçi, yabancı işçi treni” çoktan kalktı.

Kimsenin geldiği ülkeye geri döneceği yok. Bugün esas soru, “Biz göçmenlerle yaşayabilir miyiz?” değil, “Nasıl birlikte yaşarız?” olmalıdır.

FOTO:  Mika Baumeister/unsplash.com