Fransa, Mélenchon ve NATO: Şeyh uçmaz, müridi uçurur

EVİN NAGEHAN
Fransa’da fiilen askıya alınmış olan yeni hükümet sorunu 2024 Yaz Olimpiyatları’nın sona ermesinden sonra tekrar gündeme gelmeye başladı. Temmuz başında gerçekleşen baskın erken seçimlerden birincilikle fakat mutlak olmayan bir çoğunlukla çıkan Yeni Halk Cephesi’nin (NFP) hükümet kurup kuramayacağı ise hâlâ belirsiz. İttifak partilerinin ortak başbakan adayı olan Sosyalist(*) Parti (PS) eğilimli fakat “partisiz” bir teknokrat olan Lucie Castets’nin hükümet kurup kuramayacağını ilerleyen günlerde göreceğiz, fakat şansının zayıf olduğuna dair işaretler var.
Bu yazıda ise NFP’nin birinci ama yine ittifak içinde mutlak çoğunluğu olmayan Boyun Eğmeyen Fransa’nın (LFI) lideri Mélenchon’la ilgili bazı yeni notlara yer vereceğiz. Daha önce LFI ve NFP’nin NATO konusundaki tutumlarına ayrı bir yazıda değinmiştik (1), burada ise seçimden sonra NATO ve Mélenchon başlığıyla ilgili bazı iddialardan hareketle daha önce ele almadığımız bazı noktaları öne çıkartacağız.
2015’te komşumuzda iktidara gelen SYRIZA hükümeti dönemindeki kadar olmasa da Türkiye’deki kimi solcu yazar çizeri yine temelsiz bir iyimserlik sardı. Çipras’ın SYRIZA’sının özelleştirmeler, grev yasakçılığı, NATO işbirlikçiliği ve daha fazlasıyla biten fiyaskosu (2), birçok uyarıya rağmen Türkiye sol kamuoyunda dikkate alınmamıştı. Bu toprakların üzerine parmak ucuyla basan, çok dil fakat az Türkiye bilen yarı-aydınlarımız Batı’daki her seçimden sonra “Acaba Türkiye’ye şu model uygun olur mu, bu model nasıl?” diye mırıldanmaya Fransa seçimlerinden sonra da devam ettiler. NFP’nin yeterince incelenmemiş programına övgüler düzüldü, seçim sonuçları abartıldı, 10 milyonun üzerinde oy alarak Fransa parlamento seçimleri tarihinde rekor kıran Le Pen’in neofaşist partisinin mutlak yükselişine rağmen faşizmin sandıkta durdurulduğuna dair ahkâm kesildi.
Türkiye’ye ve dünya kamuoyuna yanlış aksettirilen önemli meselelerden biri de Mélenchon’un NATO konusundaki tutumuydu. Mélenchon’un Temmuz ortalarında İspanyol El Pais gazetesine verdiği röportajdan sonra bu konu cılız bir şekilde tekrar gündeme geldi. Bu röportaj görebildiğimiz kadarıyla Fransa gündemine pek girmese de Türkiye’de Artı Gerçek, Harici gibi kimi yayın organlarında ve sosyal medyada “Mélenchon Fransa’yı NATO’dan çıkartacak” diye yer buldu.
MELENCHON “NÜANSI”
Bahsi geçen röportajın aslına baktığımızda ise Mélenchon’un böyle bir ifadesi olmadığını görüyoruz. Mélenchon’un çıkmaktan bahsettiği İspanyolcada “mando militar unificado”, İngilizcede “integrated military command structure” ve Türkçede “askeri komuta yapısı” olan NATO’nun askeri kanadı. Mélenchon tam olarak şunu söylüyor:
“NATO’nun bir savaş mantığı var. Ben bir silahsızlanma ve barış mantığına sahibim… Eğer Elize Sarayı’nda ben olsaydım NATO’nun askeri komuta yapısından planlı ve organize bir şekilde çekilirdim. Özellikle de savaş döneminde bu meselelere bulaşmamak için.”
Buradaki “nüansın” altını birkaç sebepten ötürü çizmemiz gerekiyor. Öncelikle hatırlatalım ki Fransa zaten 1966 yılında NATO’nun askeri kanadından çekilmiş, Nicolas Sarkozy’nin cumhurbaşkanlığı döneminde ise 2009 yılında bu küresel terör örgütüne geri dönmüştü. Bu çekilmenin önemsiz bir gelişme olduğunu söylemek tarihe haksızlık olur, fakat dönemin koşullarını dikkate almadan analizler yapmak da büyük bir yanlışlık. Dünya’nın üçte birine yakın bölümünde farklı türde reel sosyalizmlerin iktidarda ve Avrupa’da güçlü bir işçi sınıfı hareketi ve güçlü komünist partilerin olduğu bir dönemde General Charles de Gaulle Fransa’yı NATO’nun askeri kanadından çekmişti. Fakat bizzat NATO’nun Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargâhı’nın (SHAPE) resmî açıklamalarında belirtildiği üzere bu dönemde:
- Fransa NATO’nun aktif bir üyesi olmaya devam etmişti.
- Fransız personeli NATO’nun Brüksel’deki politik karargâhında ve diğer askeri karargâhlardaki irtibat bürolarında hizmet etmeye devam etmişti.
- Fransız silahlı kuvvetleri savaş zamanında NATO ile işbirliği yapmak için gizli anlaşmalar yapmıştı.
- NATO 1990’larda Balkanlar’da “barışı koruma operasyonlarına” başladığında, Fransız kuvvetleri aktif olarak bu operasyonlara katılmıştır. Fransız personeli ayrıca bu operasyonların planlanmasına yardımcı olmak için SHAPE ve alt karargâhlara atandı, ancak kalıcı kadrolarda yer almak yerine ayrı bir “Balkanlar Planlama Ekibi”nin üyesi olarak görev yapmıştı.
- NATO’nun 2009’da askeri komuta yapısına resmi olarak geri dönmeden önce 2004 yılında Fransa bir adım daha atarak NATO’nun askeri komuta yapısına daimî personel atamıştı.
Bütün bu verilerle birlikte Mélenchon geçmişte verdiği birçok röportajda “NATO’dan çıkacağız” yollu mesajlar da vermişti. Örneğin 2015’te IRIS adlı düşünce kuruluşunun kurucusu olan Pascal Boniface’a verdiği bir röportajında “NATO gibi arkaik askeri ittifaklar çözülmeli ve en kısa zamanda ondan çıkmalıyız”, “Neden Kuzey Amerika’nın Rusya’yı çevreleme politikasına destek verelim? Yükselen Rus karşıtlığını durdurmak önceliktir” gibi ifadeler kullanmıştı.
Sırf 2015’ten 2022’deki Rusya-Ukrayna savaşına kadar 2017’de Karadağ ve 2020’de Kuzey Makedonya NATO’ya katıldılar, savaş sonrasında da Finlandiya ve İsveç bu eli kanlı savaş organizasyonuna dahil oldular. Bütün bu gelişmelere rağmen Mélenchon’un içinde bulunduğu siyasal ittifak ise bugün bırakın NATO karşıtlığını, Rusya’ya karşı daha saldırgan bir pozisyonu benimsiyor. NFP Ukrayna’ya “gerekli silahların” sağlanması, Ukrayna’nın dış borçlarının silinmesi, Rus “oligarkların” mal varlıklarına el konulması ve Putin’in yargılanması gibi maddeler var. Sanki Sovyetlerin dağılmasında sonra Doğu Avrupa’nın tamamına adım adım genişleyen NATO değilmiş gibi bunun sebebinin “Rusya’nın yayılmacılığı” olduğunu herhalde aklı başında kimse iddia edemeyecektir.
BU SÖYLEMİN KARŞILIĞI YOK
Bütün bu tarihsel verileri hiçe sayarak Rusya’nın NATO yayılmacılığıyla çevrelendiği bir dönemde Mélenchon’un “NATO’dan veya askeri kanadından çıkacağız” söyleminin de aslında Fransa siyasetinde hiçbir karşılığı yok, Mélenchon’un partisinin de içinde yer aldığı ittifakın kurması olası hükümetin de böyle bir gündemi yok zaten. Mélenchon o zamandan bugüne yükselen NATO yayılmacılığına rağmen bugün söylem düzeyinde çok daha geri bir mevzide yer alıyor. Bu söylemi yayanların kendilerine başka şekillerde alan açma girişimleri olduğunu tahmin edebiliriz, bu ise başka bir tartışma konusu.
Teorik ve tarihsel düzlemde ise çok daha temel bir sorunumuz var. NATO en nihayetinde içinde Fransız şirketlerinin de olduğu uluslararası tekellerin çıkarlarını savunan emperyalist bir askeri örgüttür. Bu bütünsellikteki bir gerçeğin bir parçasının bir alt parçasına karşı çıkıp geri kalanını görmezden gelmek ise işte bu yukarda yaptığımız tartışmanın esas sebebini teşkil ediyor. Bu tekelleri karşısına almayan siyasi bir ittifakın veya partinin NATO’yu da gerçek anlamda karşısına alması beklenemez.
Şeytanın avukatlığına girişip şöyle bir argümanla yazımızı bitirelim: “Mélenchon bu hükümet döneminde değil ama 2027 seçimlerinde cumhurbaşkanı olursa bunları yapacak aslında.” Seçimlerle idare edilen, seçimlere ve her seçimin “çok önemli” olduğuna ikna edilen Türkiye solunda bu tip argümanların da alıcısı çıkacaktır. Kültürümüzde ise nesnel koşulları hiçe sayanlar için “Aç tavuk kendini darı ambarında sanır”, siyasi öznelerin işlevlerini anlamayanlar için ise “Şeyh uçmaz, müridi uçurur” diye uygun atasözlerimiz var… Türkiye’de ve dünyada bir kısım sol ve yarı-aydının Melenchon hakkında yazıp çizdiğinin özeti budur, şeytanın ise bacağını kırmak gerekiyor.
___________________________________________
(*) Bilenler bilirler ama altını çizelim: Fransa’da sosyalist ismini kullanan partiler sosyal demokrat ve bunlar da piyasacılık konusunda liberallerden anca bazı nüanslarla ayrılıyorlar. Mevcut Cumhurbaşkanı Macron da “sosyalist”ti, öncülü François Hollande da… Bu sonuncusu NFP ittifakı sayesinde PS’den vekil olup siyasete geri dönmüş oldu.