May 8, 2025

Tekin Yayın Dağıtım San.Tic.Ltd.Şti

Mimar Sinan Mah. Atlas Çıkmazı Sk. No:7 Üsküdar/İstanbul

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Elif Akkaya

Telefon

0216 323 20 20

E-mail

info@tekinyayinevi.com.tr

Website

Tekin Yayınevi

Teknik Sorumlu

Tetris Teknoloji

Ekrem İmamoğlu’na Alman rostosu: Hazırlıklar sürüyor

Ekrem İmamoğlu’na Alman rostosu: Hazırlıklar sürüyor

OSMAN ÇUTSAY

Türkiye’nin krizi diğerlerine benzemiyor. Önce muhalefetin altüst edilmesi, daha doğrusu iktidara benzetilmesi ve yıkılanların yeniden kurulmasının önüne geçilmesi gerekiyor ki, sistem ayakta kalabilsin.

Bunu yapıyorlar…

22 yıldır bunu yapıyorlar. Bugüne geldik. Ekrem İmamoğlu, cumhurbaşkanı olamasa bile adaylığını koyacak, bu artık kesin. Dışarıdan baktığımızda bunu kolayca görüyoruz. Dışarıdan: Almanya Avrupası’nın Berlin’deki siyaset sınıfının bu arayışa yol verdiğini düşünmemiz için yeterince kanıt birikti. Göstergeler ortada.

İBB Başkanı’nın Siemens ve diğer Alman devleriyle kurduğu iş ilişkileri falan bir yana. Onları tamamlayan bir siyasi damga da var sahnede: Alman Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, nisan ayında İstanbul’a geldi ve önce İmamoğlu ile görüştü. Göstere göstere verilen bir destekti bu.

Yeni bir destek de bir “konferans”. 21 Kasım’da Ekrem İmamoğlu Berlin’de Helmut Schmidt Vakfı bağlantılı bir toplantıda ve yayında yer alacak. Demokrasi anlatacakmış. Duyuruldu. Biliyoruz. Bu da bir sinyal. Helmut Schmidt, bir sağcı. Sosyal demokrat sağcıların da sağında. Alman Komünist Partisi’nin (KPD) 1920 ve 30’lardaki çileli tarihinden kopup sosyal demokrasiye (SPD) yanaşan, ama hep ayrıksı bir nitelik, tuhaf bir öfke taşıyan Herbert Wehner, her zaman sağcı Helmut Schmidt’e, sosyalizmi Wehrmacht’ın (Nazi Ordusu) subay gazinosunda öğrenmediğini haykırmıştı bir keresinde. Helmut Schmidt, Ekrem İmamoğlu’na yakışır bir “büyük”. Berlin, İmamoğlu’na sıcak bakıyor.Yani öncesi var, sonrası da var. Olur.

Ancak bir başka açıdan bakalım olaya. İktidar oyunlarında kullanılan araçlar açısından…

Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı atağını ciddiye alma ve damgalama hakkımız şu nedenle var: Kitleyle bağ kurabilmek için sıcak, sevimli ve hareketli bir televizyon kanalı ve dijital/basılı yayıncılık alanında etkin olmak zorunda. Bunu anlamış görünüyor. Demek Halk TV ve Sözcü TV, hatta KRT vs. gibi daha küçüklerin gücü yetmiyor. Daha büyüğünü yapacaklar.

Ekrem’in “tayfası” hızla toparlanıyor. Paraları çok.

Soner Yalçın, ki gazetecilik yaşamındaki en büyük başarıya Odatv’yi Yalçın Küçük özetleriyle ve rüzgârıyla hareket eden iki genç adama, Barışlara, özellikle de Terkoğlu’na vererek ulaştı, hazır bekliyor. Barışlardan sonra Odatv’nin herhangi bir önemi kalmamıştır. Ama yeni kapılar açmıştır. Soner Yalçın, -bu satırların yazarına göre- tam da Odatv’nin rüzgârıyla İmamoğlu’nun vizörüne girmiş olmalıdır.

Ekrem’in yayın yönetmeni Soner Yalçın, komünistleri belki sıradan ana akım medya kadar ihmal etmeyecek, ama onları da patronunun değirmenine su taşıyacak şekilde değerlendirmeye çalışacak. Böyle bir medya hareketi olacak gelmekte olan. Bu şekilde sızıyor bilgiler.

Yanlış mı?

Değil.

Ayrıntılarda yeni sürprizler yaşanabilir. Ama bizim derdimiz başka ve şu anlamda yanlış değil: Tüm kaynakların kuruduğunu düşünen sosyalistlerin yapması gerekeni yaparak bir iktidar yürüyüşüne kalkışıyor İmamoğlu. Koç ailesini arkasına aldığı ve bu doğrultuda diğer büyük sermaye gruplarını ikna etmeye başladığını düşünebiliriz. ABD değil, ama Federal Almanya ile ilişkileri de bu ikna sürecinin bir parçası. İkna sürecinde asıl büyük tavsiye mektubunun Berlin’den geldiğini bilmek zorundayız. Berlin mektubunun, Londra ve Washington mektuplarından daha önemli ve ağırlıklı olduğunu, biz 1970’lerden beri Türkiye’nin ipini, NATO ve Avrupa içinde, Almanya’ya veren ABD planlarından biliyoruz. Buna Türkçede ilk kez Türkiye Üzerine Tezler’de Yalçın Küçük dikkat çekmişti. Daha 70’lerde… Ama biz solumuza bakıyoruz: Solumuz, özellikle Türkiye’nin artık sadece sosyalist bir hükümetle ve bir merkezi planlama harekâtıyla varlığını koruyabileceğini düşünen, bunda da haklı olan devrimci kanatlarının, yepyeni bir medya hareketi yaratması gerekiyor.

Fakat istemiyorlar.

Tek tük girişimler, elindekileri korumakla yetiniyor. Yaptıkları, unutulmaz Mahmut Dikerdem’in verdiği parayla çıkardığı Yaprak dergisi ve Orhan Veli hakkında, sağcı ve portre yazımında ilk büyük imza Yusuf Ziya Ortaç’ın saptamasını hatırlatıyor: “Orhan’ın elinde bir Yaprak var, kendini ormanda sanıyor.”

Elimizde tek tük birkaç iş var ve kendimizi kitlelerin içinde yüzerken görüyoruz. Bir acı gerçeğe rağmen böyle bu: 21’inci yüzyılda ve dijital devrimden sonra, kitlelerle bağ kurmak ve devrimci bir iktidar için en önemli sınıf mücadelesi/cepheleşmesi alanı “kültür endüstrisi”. Özellikle de medya…

Sokakta artık neredeyse herkesin elinde internet bağlantılı bir telefon var. Duvar gazeteleri, basılı yayınlar, bildiriler vs. sadece kadro yetiştirmek için bir tanıtım kartı ve kitleyle yüz yüze ilişki bahanesi anlamını taşıyor. 19’uncu yüzyılın kitle çalışması bitmiştir. Bugün dijital olanaklarla kitlelere gitmek, bunlara uygun içerik ve kadro üretmek için analog olanaklardan yararlanmak mümkündür, ama bu olanaklar, Orhan Veli’nin elindeki “Yaprak” ile kendini ormanda sanması illüzyonunu güçlendiriyor; buna bir çare bulmak zorundayız.

Bir stüdyo kurmak çok mu zor?

90 milyonluk bir ülkede, böyle girişimleri destekleyecek insanlar yok mu?

Yarım milyon nüfusu aşan her bölgede, sadece o bölgeden çıkan ve o bölgeye özel haberler/öyküler/belgesel malzemesi üreten ve yayan dijital gazeteler kurmak çok mu zor?

Değil.

Karamsarlığa yer olmamalı. Bazı olanaklarımız var çünkü. Halkımız bu tür adımlara kapalı değil. Örneğin, Anıtkabir’i 10 Kasım’da 1 milyondan fazla insanın ziyaret etmesi, ülkenin en az yarısının birçok konuda iktidarın karşısında olacağını ve eyleme geçebileceğini göstermiyorsa, neyi gösteriyor? Etkisi olmaz demeyelim. “Halk Kemalizm’i” kavramlaştırılma yolunda. Baksanıza, bir dönemin en rezalet “aydın döküntülerinden” Nuray Mert ve kafadarları bile eski söylediklerinden art arda geri adımlar atmaya başladı. Bu “kandırılmışlar” da artık yeni bir dönemin, cumhuriyet dönüşümlerinin kuşaklar sonra iyice yerleştiğinin farkına varmış görünüyor.

Bunlar var. Bunların hepsinden önemlisi, İmamoğlu’nun Berlin’den aldığı destek ve bunun anlamının TKP dışında bir “sol” örgütün gündemine girmemiş olması.

Umutsuz olmak için neden çok. Kötümser ve karamsar olmak için neden çok.

İyimser duvarcılar zamanıdır. Gramsci’nin geçen yüzyılın ilk yarısındaki altüst oluşlara bakarken yaptığı ünlü eski dünyanın yıkıldığı yeni bir dünyanın ise henüz doğmadığı, ama ortaya çıkmaya çabaladığı koşullarda “canavarlar zamanının” doğduğunu nasıl vurguladığını hatırlayabiliriz. Tabii ona Edip Cansever’in unutulmaz “iyimser bir duvarcıyım, her gün bir tuğla düşürürüm elimden” dizesini ekleyerek.

Yapacak çok işimiz var. Çünkü hepsi çökertecek bu ülkeyi. Son darbeyi indirmeye hazırlanıyorlar.

Muhalefetleriyle birlikte hem de…