Duydunuz mu, Şebnem İşigüzel 1000 sayfalık roman yazmış…
AHMET Y. KANER
Şebnem İşigüzel yeni kitabı “Memoria” ile raflarda. Kendisiyle yapılan söyleşiler birbiri ardına yazılı ve görsel basında ilgilisine ulaşıyor.
Everest Yayınları’ndan çıkan roman bir dede ve torunu üzerinden Türkiye’nin yüz yıllık tarihini anlatıyormuş.
İçeriğe bakıp Şebnem İşigüzel’in çok iddialı bir işe soyunduğunu peşin peşin söyleyebiliriz.
Ben de, bu tür iddialar dile geldiğinde, içime bir ürperti geldiğini baştan söyleyeyim madem. En son Ayfer Tunç’un “Osman” romanı da 90’ların romanı diye piyasaya çıkmıştı. O da beş yüz sayfa vardı zannımca ama içinden 90’lar yerine müflis bir mirasyediye mersiyeden başka bir şey çıkmadı.
Bu konuda ilk hayal kırıklığını henüz genç bir üniversite öğrencisiyken “TKP’nin yazılmamış tarihinin romanı” diye sunuşları yapılan Türkali’nin “Güven” romanını okuduğumda yaşamış birisi olarak genç okurları bu büyük iddialar karşısında sakin olmaları için uyarmayı görev bellediğimi söylemek isterim. Kendisini tarihle tanımlayan romanların tarihi kimi gerçekler barındırsa da kurmaca olduğunu ve tarihin bambaşka bir şey olabileceğini aklın bir yerinde tutmakta fayda var.
BİNLERCE SAYFANIN NEDENİ
İçerik oldukça iddialı ama görebildiğim, okuyabildiğim kadarıyla kitap bu içeriğinden ziyade hacmiyle gündem oluyor daha çok. “Memoria” bin sayfayı bulan hacmi ile ilgi çekiyormuş. Bu nasıl bir ilgi diye düşünürken insanın aklına “rekor büyüklükte balkabağı” haberleri gelmiyor değil. Bir de Melih Gökçek çok meraklıydı hacme. En büyük üst geçit, en uzun alt geçit, en çağşayan şelale hep onun zamanında yapıldıydı. Neyse, konuyu dağıtmadan devam edecek olursak, eserin hacmi meselesi anladığım kadarıyla yazar tarafından da önemseniyor.
Duvar dergisinde kendisiyle yapılan söyleşide Şebnem Hanım şöyle diyor:
“Aslında ilkin bin sayfalık bir yapı kurmayı, bin sayfalık bir roman yazmayı kafaya koymuştum.”
Tam neden bin sayfayı kafaya takmış diyecektim ki, bi dakika, aslında kitap 1400 sayfaymış:
“1000 sayfalık, hatta bu roman aslında 1400 sayfa tutuyordu, bu kadar iyi baskı ve sayfalamayla 1000 sayfanın içine sığıştı, 1000 sayfayı yazmak kadar okutabilmek önemliydi benim için. (…) Bin sayfanın ortasına kadar soluksuz koşacağımın farkındaydım ancak kalan diğer yarı yerlerde sürünmeyi asla istemiyordum işte orada bence bu romanın kurgusunun alameti farikasını keşfettim.”
Demek ki 1400 sayfa yazmasa kafaya taktığı hedefi gerçekleştiremeyecekti yazar.
İnsan ne diyeceğini bilemiyor gerçekten.
İDDİA BÜYÜK: “İDEAL DEVLET ÜZERİNE”
Şebnem Hanım söyleşide içeriğe ilişkin de konuşuyor elbette. Meraklısı söyleşinin tamamını mutlaka okuyacaktır. Kadınlar tekkesinden Mustafa Kemal’in sevdiği tatlıya, savaşlardan isyanlara, oradan modern cumhuriyete pek çok detayın ve olayın yer aldığı, tartışıldığı söylenen romanla ilgili yazarın şu ifadeleri ile sözü bağlıyorum. Bakın ne diyor:
“’Memoria’nın pek çok bölümünde kahramanlarım tarihi sürece yayılacak biçimde ‘Devlet nedir?’ mevzuunu tartıştılar aslında. Üstelik bunu Cumhuriyetle birlikte monarşi kalsaydı ne olurdu, Kurtuluş Savaşı dünyadaki hangi isyanlara ve mücadelelere benziyor ya da benzemiyordu dahil. Yani neredeyse ‘Memoria’nın kahramanlarının söylediklerinden ideal devlet kavramına ulaşabiliyoruz.”
1000 sayfa, 1400 sayfa derken “ideal devlet kavramı”na ulaşıvermişiz.
Hayırlısı diyelim ve “Biz toplum olarak yeterince olgun değiliz!” değerlendirmesini yapan yazarın “hacmi ile konuşulan” bu eserini okuyup, değerlendirecek “has edebiyat gurmelerini” bekleyelim.