January 14, 2025

Tekin Yayın Dağıtım San.Tic.Ltd.Şti

Mimar Sinan Mah. Atlas Çıkmazı Sk. No:7 Üsküdar/İstanbul

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Elif Akkaya

Telefon

0216 323 20 20

E-mail

info@tekinyayinevi.com.tr

Website

Tekin Yayınevi

Teknik Sorumlu

Tetris Teknoloji

Devrimci düşmanı sinemacılar cennetine reddiye nerede?

Devrimci düşmanı sinemacılar cennetine reddiye nerede?

OSMAN ÇUTSAY


Adı Murat Belge, Ömer Laçiner veya Ahmet Altan falan kadar yaygınlaşır mı, bilmiyoruz, ama yeni bir kuşak sahnededir ve bunların kendi propaganda mekanizmaları çalışmaya başlamıştır; bunu biliyoruz.
Kimden mi söz ediyoruz?
Sevgili yol arkadaşlarımızı 1978 ekiminde katleden katilleri övdüğünün farkına varamayacak kadar kıt zekâlı -veya bilecek kadar yüklü- ve kriminal bir sinemacıdan söz ediyoruz. TİP’te mücadele eden gencecik 7 kardeşimizin boğazlanmasının üzerinden 46 yıl geçmiş ve bu adam bir film yapıyor. Katilleri anlamaya çalışıyormuş.
Burak Çevik diyorlar ve bir önemi yok.
Önemli olan, soldan düşenlerin bu tür adamlara verdikleri hizmet. Çevik, isim de vermiş. Tanıl Bora hiçbir zaman solda falan olmadı. Adam Türkçe yazmayı ve derdini anlatabilmeyi beceremedi ki, başka işe yarasın. Ama insanları topladı, solun düşüklerini sözünün geçtiği yerlere postaladı, onlardan bazılarını spor yazarı falan da yaptığı biliniyor. Yahu roman, öykü yazdırdığı bile iddia edilebilir, yayıncılığı biliyor bu tescilli gerici, film mi yaptıramayacak?
Yaptırmış “netekim”.

KİR BANYOSUNA MAHKÛM MUYUZ?

İyi. Mesele bir sosyalizm düşmanının, araya sol lakırdılar sokuşturarak falan, faşistlerin katlettiği kardeşlerimizi kullanarak, çok acı, o kardeşlerimizin o zamanlar aynı saflarda kavga bile etmiş düşüklerin yardımıyla, isimlerini sıralamış zaten, bir kir banyosu kurgulaması.
Bunlar olur.
Böyleleri çok olur. Tekelci kapitalizm böyle bir şey. Elini sallasa ellisi… Pişmancılık/itirafçılık büyük bir meslek dalıdır sosyal mücadele tarihimizde.
Şeytanın kör dediği yer oralarda değil. Buralarda. Bizim içimizde…
Kemal Okuyan, bir süre önce NATO’culuğu bir utanç vesilesi haline getirememiş solumuzun haline dikkat çekti. Oradan bakalım ve söyleyelim: Bu tür kepazeliklere bulaşan, bunu da solcu geçmişlerini veya şimdiki yanlamalarını kullanarak yapanları yaptıklarına pişman edecek bir siyasal iklim henüz oluşturamadık. Sorun orada.
Bu tür işlere bulaşanların insan içine çıkıp dolaşamaması gerekir. Bu hava yok.
Yok da, bunu bu sosyalizm düşmanı cahil sürüye ve onların soldan düşenleri kullanarak yaptıklarına mı faturalayacağız?
Sorun bizde. Burada. Sosyalizmin tek kurtuluş olduğunu bilenlerin gerekli müdahaleleri yapmamalarında. Bu işler plebyen işler değil. Onu yapıyorlar zaten. Bu işler entelektüel bir güç, bir şiddet gerektiriyor. O yok. O üretim yok.
Devrimci bir solun entelektüel arenayı işgal etmekten kaçınması, Türkiye’nin Milan Kunderalarını besliyor.
Sanatı bir sınıf mücadelesi alanı olarak görmek ve öyle ilan etmek yetmiyor. O alanda boşluk bırakmamak gerekiyor. O alanda bize yönelik saldırılara açıkça savaş ilan etmek, fakat bunu da radikal sloganların gölgesinde yan gelip yatarak yapmamak gerekiyor.
Devrimci bir entelektüel ateş yakmak, gerekirse her şeyi yakmak…
Bu, yok.

FARUK’UN, SERDAR’IN, LATİF’İN YAKINLARI NEREDE?

Peki bu kardeşlerimizin yakınları nerede? Burak Çevik’in yardım aldığını söylediği isimlerden, bu alçaklığa destek veren isimlerden hesap sormayacaklar mı? Utandırmayacaklar mı?
Tabii, “Bunları utandırmak mümkün değil!” denebilir.
Soldan düşmüş bir sürü Ahmet Altan karikatürü…
O gerekçeyi dillendirenler çok da haksız sayılmazlar.
Ama bu satırların yazarı o katliamın kurbanı olmuş aile fertlerini tanıyordu. Çıkıp iki laf etsinler… Ağabeylerinin, nişanlılarının katlinin böyle pazarlanmasını,bu sanatsal pazarlamaya itirazlarını dile getirsinler ve komünistlere gerekiyorsa serzenişte bulunsunlar: “Siz bu konuları niye layıkıyla işlemiyorsunuz, neden sanat arenasını bu saldırgan cahillere bırakıyorsunuz?” diye sorsunlar.
“Belge’li Birikim Gericiliği” işlevini tamamlamış ve Tanıl Boralarla falan çok daha azgın bir döneme geçiş yapmış bulunuyor. Bunlar için Türkiye de, insanı da, sanat ve siyaseti de, her şeyi, özellikle de ilericiliği bir anomalidir. Korkunç bir sosyalizm düşmanlığıdır taşıdıkları…
Meydanı boş buldukları anlaşılıyor.
Meydan boştur. Ne yazık ki, meydan boştur…
Devrimci genç kuşağın her fırsatta hadise çıkaramadığı, aşkın bir entelektüel şiddetin gereklerini yerine getiremediği koşullarda, daha çoook Burak Çevikler çıkar ve sahnedeki iklimi belirler.
Oysa durum çok daha başka olabilir.
Bir: Türkiye sosyalist hareketi, sanat arenasında da, söyleyecek çok sözü olan bir birikimin sahibi artık. Post-Yalçın Küçük dönemindeyiz. Bu birikimi sahaya sürmek demek, “Yılmaz Güney gibi film yapın, Orhan Kemal gibi roman yazın” demek değil herhalde. Böyle bir “artı”sı var devrimci hareketimizin.
İki ve çok önemli: Arjantin’de, başka Güney Amerika ülkelerinde de, on binlerce insanı kaybetti faşist iktidarlar. Bunu Türkiye’de yapamadılar. Halk, çocuklarının, faşist katillerin eline, mapus damlarına ve işkencehanelere düşseler bile kaybedilmesine göz yummadı. İzin vermedi. Kendi kızdığı çocuklarının, katillerin elinde izi bile kalmadan ortadan kaldırılmasına izin vermedi. Bunun farkında mıyız? Bu da bir “artı”sıdır Türkiye halkının, Türkiye devrimcilerinin.

“ANOMALİST” ÇETELER YORULMAZ

Türkiye’nin sosyalizm dışında bir şansı olmadığını düşünen, çoktan yıkılmış cumhuriyet rejiminin de bir anomali olmadığını bilen, bu nedenle aydın kategorisi içinde görülmesi gereken genç kuşağın duruma el koyması gerekiyor.
Bunları utandıracak entelektüel şiddet birikimi bizim kanatta var çünkü.
Bu cahil yönetmen ve Türkçede kol gezen bir sürü Milan Kundera karikatürü, aslında Arjantin’deki “kaybedici” katillerin rolünü üstlenmiş durumda; farkında mıyız? 12 Eylüllerin ve İslamofaşistlerin yapamadıklarını yapıyorlar. Devrimcilerimizi “kaybediyorlar”.
Bu katliamın önüne, böyle yönetmen döküntülerine küfrederek veya işlerini protesto ederek falan geçemeyiz. Üreterek, hadise çıkararak ve öncelikle entelektüel arenada doğduklarına pişman ederek geçebiliriz.
Bunu yapması gerekenler de öncelikle genç devrimcilerdir. Tarihleri yeterince dolu…