Avrupa’da liberaller ve faşizm: Birazcık hamile
GEORG FÜLBERTH
DeSantis, Höcke, Le Pen, Meloni, Vox: Faşizm geri mi geliyor? Bundan ne anlaşıldığına bağlı.
Faşizmde bir liberal demokrasi yoktur. Liberal demokrasinin göstergeleri:
- Rekabet eden adaylarla genel, özgür, gizli oy açık sayımla yapılan seçimler.
- Belli bir süre için verilen yetkiyle sınırlı hükümet etme hali.
- Hükümetin parlamentoya karşı sorumluluğu.
- Kuvvetler ayrılığı.
- Toplanma ve dernekleşme özgürlüğü ile düşüncenin kamuya açıklanması özgürlüğünü ve basın/medya özgürlüğünü de içeren yurttaş özgürlük hakları.
- Sadece ilgili devletin yurttaşları için değil, genel insan hakları ve bunların korunması.
Komünistlerin de demokrasinin düşmanlarından olduğu falan söylenir. Bugün iki nedenle komünistlerle ilgilenmeyeceğiz.
Birincisi, günümüzde hiçbir yerde bolşevik bir iktidar pek mümkün görünmüyor.
İkincisi: Geçmişte de asla liberal bir demokrasi içeriden bir sosyalist devrimle parçalanıp yıkılmış değildir. 1917’deki Kızıl Ekim ile Klemens Ottwald KP’sinin Çekoslovakya’da 1948’deki zaferi sayılmaz. Çünkü devrimlerin izlediği demokratik cumhuriyetler, kısa bir süre sonra demokrasi öncesi rejimlerden (Çarlık, Alman işgali) çıkmıştı, 20’nci yüzyıl faşizminin yıktıkları gibi henüz istikrarlı anayasal düzenler değillerdi.
Bu sonuncularla ilgili olarak Şili Diktatörü Pinochet’ten alıntı yapılır: Demokrasi zaman zaman kanla yıkanmalıdır ki, kurtarılabilsin. Faşizmin o kılı kırk yaran teorisyeni ve pratisyeni acaba bununla ne demek istiyordu?
Faşizmin paramparça ettiği sistemlerin demokratik bir üstyapısı ve kapitalist bir temeli vardı. Üstyapı kaldırıldı, temel ise işler durumda kaldı.
Aşağı sınıflar liberal bir demokraside, orada kapitalist üretim tarzı egemen olduğu sürece, neyin nasıl üretileceği kararından dışlanmıştır, böylelikle, toplumun ortak ekonomik sorunlarının düzenlenmesinden de, sağda solda biraz yönetime katılım bile olsa, dışlanmıştır. Burada demokrasi yoktur. Önce yukarı katta, siyasi düzeyde, freedom and democracy yönetimi ele almıştır, ekonomik temelde ise hür işletmeciler topluluğu meta, sermaye ve işgücü piyasalarına etkide bulunmakta ve böylelikle de işletilenler üzerinde kendi kaderini belirleme hakkı egemen kılınmaktadır.
Ne olur, eğer demokrasi kapitalizme ters düşerse?
1848 Şubat Devrimi’nde Fransa’da genel oy hakkı ile 2. Cumhuriyet meydana çıkmıştı. Bu sonuncusu, burjuvazinin işine pek gelmiyordu, çünkü proletaryadan korkuyordu. Burjuvazi, 2 Aralık 1851’de Devlet Başkanı Louis Bonaparte darbe yaptığında ve 1852’de de kendisini imparator ilan ettiğinde rahat bir nefes aldı. Ona siyasi ve askeri iktidarı bıraktı, bunların koruması altında da burjuvazinin işleri iyice açıldı.
20’nci yüzyılın faşizmi, kapitalist üretim ve bölüşüm ilişkilerinin savunulması ve/veya ileriye doğru gelişmesini hedefleyen bir terörist şiddet egemenliğiydi. Riskler ve yan etkiler çok fazlaydı. Onu daha sonra Batı Almanya’da 1945’ten ve İspanya’da 1975’ten sonra olduğu gibi postfaşist ilişki biçimlerine yönelik bir transición [geçiş] izledi. Aralarında ABD ve Büyük Britanya’nın olduğu diğer devletler böyle bir dolambaçlı yola gerek duymamıştı.
Yenilerde ise liberal demokrasinin diyalektiği kendisini tekrar gösterir oldu: Bu liberal demokrasinin illüzyonları ekonomideki somut gerçekliğin normatifliğine [düzgüselliğine] karşı direniyor.
Eğer bu ikisinin birbiriyle örtüşür halde tutulması gerekiyorsa, [Angela] Merkel’in piyasaya uyumlu demokrasi diye adlandırdığı şey meydana gelir. Demokrasinin ister istemez uyum sağladığı piyasa, bu piyasaya uygun demokraside çoğul olarak düşünülmüştü: Piyasalar, çok daha kesin biçimiyle, finans piyasaları, ki bunlarda sermaye en yüksek kâr doğrultusunda hareket eder. Bunun herhangi bir biçimde rahatsız edilmeden kalması için de, para politikası üçe bölünmüş devlet otoritesinden çekilip alınmıştır. Para politikası, siyasi bağımsızlığa sahip merkez bankalarının ellerinde uzanmaktadır. Ya da parlamentonun bütçe yapma hakkını yürürlükten kaldıran bir borç freni vardır.
Devlet gücü bu yolla elinden alınan devletin insanları artık içten içe istifasını vermektedir.
Sermayenin arzusu uygun fiyatla hammadde ve işgücüdür. Bu iki alanda da günümüzde sorunlar ortaya çıkıyor.
Kapitalizmin maddi temellerini daha çok imha etmemek için, enerji kazanımının iklim açısından nötr olması gerekir. Ancak böyle bir durumda da, en azından geçiş sürecinde, bu maddi temeller daha pahalıya patlayacaktır. Bu durum, Rusya’yla ekonomik savaşta bu devletten petrol ve doğalgaz teslimatını yasakladığında, daha çok geçerlidir. Fiyat artışları kitlesel tüketim vergilerinde olduğu gibi zenginlerden çok yoksulları vurmaktadır.
Göç, işgücü girişi sağlayabilir. Bu, sermaye için sevinilecek bir şeydir, ancak düzensiz göçmen girişi öyle değildir. Kamu bütçelerine yük binmesini ve kârın yerlilere ve açlık çeken göçmenlere sosyal transferler için konulan vergi ve harçlarla azalmasını engellemek gerekir. Aşağı sınıflarda, işyerlerindeki ve kamu yardımlarındaki rekabetten korku yüksek sesle ifade edilir. Orada bunu başlarına saran elitlere olan öfke artar. Faşist personel protestoyu körükler. Ama protesto sermayenin çıkarına olan önlemlere karşı cephe aldığından, sermaye liberal demokrasinin tasfiyesine oynamayacak, tersine, daha çok liberal demokrasi ve şimdi sağ artışla zenginleştirilmiş ekonomik zorunlululuğun hibrit bir kırmasına oynayacaktır. Birazcık hamilelik işte.
AfD, hiçbir yerde liberal demokrasi kurumlarını ve biçimsel kuralları zedelemiyor. Ancak göçmen sorunu hariç tabii. Burada AB ve Federal Almanya her gün insanların yaşama hakkını çiğniyor. AfD, hükümetin pratikte yaptığını, ajitasyonunda yapmıyor. Bu parti, liberal demokrasinin etinden bir parçadır. İşte bu yüzden demokratların AfD’ye karşı dayanışma içine girmesi bir işe yaramıyor, etkisiz kalıyor.
(Konkret, Ekim 2023)