January 17, 2025

Tekin Yayın Dağıtım San.Tic.Ltd.Şti

Mimar Sinan Mah. Atlas Çıkmazı Sk. No:7 Üsküdar/İstanbul

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Elif Akkaya

Telefon

0216 323 20 20

E-mail

info@tekinyayinevi.com.tr

Website

Tekin Yayınevi

Teknik Sorumlu

Tetris Teknoloji

Orhan Gökdemir: Saray-Tarikat ittifakı halka karşıdır

Orhan Gökdemir: Saray-Tarikat ittifakı halka karşıdır

Türkiye yıllardır acımasız bir “çakma Hamit” zulmüyle yönetiliyor. Çürütülüyor. Yeni kitabı “Karanlık Yol” kısa sürede yeni baskıya geçen Orhan Gökdemir, sorularımızı yanıtladı ve son gelişmelerin “müesses nizam”ı nasıl sarsabileceğini de yorumladı. 

– Türkiye altüst oluyor. Gerçekten de bir müesses nizamdan (toplumu/kurumları denetimi altında tutabilen egemen bir elit gruptan, yani “kurulu düzen”den) söz edebilecek durumda mıyız? Bunlar da bir sarsıntı içinde değiller mi? 

ORHAN GÖKDEMİR – Her türlü örgütten arındırılmış bir ülkede, çıkarları etrafında bir arada kalmayı başaran bir çete diye tarif edebiliriz. Eski devleti dağıttılar, parçaladılar ve tuğlaları dizerek bir devlet varmış görüntüsü verdiler. Biz bu “devlet süsü takınma” halini Abdülhamit döneminden biliyoruz, devlet dağılıyordu bir sofu despot buldular. Yıkılanın altında kalmaktan çok korkuyordu ve korkusunu bastırmak için yaygın bir hafiye ve espiyonaj ağı kurdu. 30 yıllık istibdat, yıkıntının altında kalmama çabasının bir yansımasıdır.

“SON HAMİT” ZULMÜ MÜ?

İstibdat diyoruz ama Hamit zulmünü çakma Hamit’in zulmüyle karşılaştıramayız. En yaygın cezalandırması muhaliflerini memur atayıp topraklarının en uzak köşesine göndermekten ibaretti. Bir tür maaşa bağlama haliydi. Cezaevi veya katl, istisnai hallerdir. Örneğin Mithat Paşayı öldürttü ama o da paşadan çok korkması nedeniyleydi. Mithat Paşanın sultan devirecek kadar kudretli olduğunu görmüştü, kendisini de devirebileceğini biliyordu. Şiddeti budur.

Sonuncusunun korkusu ise daha büyüktür ve zulmü de daha yaygındır. Çürümeyi kullanmayı planlıyor. Bütün çetelere yol veriyor, cezaevinde tetikçi bırakmadı, hepsini dışarı saldı. Var olanlarla yetinmiyor, emrindeki memurlara yenilerinin kurulması için emir veriyor. Yıkılırken onlara tutunabileceğini sanıyor.

Sedat Peker açıkladı, SADAT kurucusu ve Nevzat Tarhan’la Üsküdar’daki bir özel üniversitede toplanmışlar, sokağı ateşe verme kararı almışlar. Eskiden derin devlet veya kontrgerilla diyorlardı, bu tür durumlarda akla ilk onlar geliyordu. Artık onlardan da eser kalmamıştır. Görev Sedat Peker’in kucağında kalıyor. O da çıkıp “oluk oluk kan akacak” diye açıklama yapıyor. Biliyor, mafya artık devlettir.

Gerekçesinde var, mafya devletin boşluğunda doğar ve o boşluğu doldurarak ilerler. Bizde devlet artık derin bir boşluktan ibarettir ve büyük bir mafya görüntüsü vermesi doğaldır.

Türkiye’nin son altı ayındaki olaylara bakın, ülkede polis teşkilatı yok sanırsınız. Polis kadınlar öldürülürken yok, çocuklar öldürülürken yok, yağmayı görmezden geliyor, hırsızlara kılavuzluk ediyor. Çetelerin dolandırıcıların içinde mutlaka emniyet teşkilatının uzantıları var. Polis artık bir güvenlik aygıtı değildir. Sadece AKP ve liderini korumak için var. Sadece grev yapanlara, yürüyenlere saldırmak için var. Slogan atan öğrencileri coplama örgütüne dönüştürdüler örgütü. Trafikte bir tek trafik polisi göremiyorsunuz ama Tayyip Erdoğan geçecekse, bir bakanı geçecekse trafik polisleri yollara düşüyor. Halka yolu kapatmak ve iktidara yolu açmakla görevli tuhaf bir aparattır artık. Sadece iktidarı, sadece sermayeyi koruyorlar. Çevreyi yağmalamak için saldıran çetelere direnen halka uyguladıkları şiddete bakın, yeni rollerini göreceksiniz.

Sadece bu değil, sağlıkta, eğitimde de görüntü aynı. Hastane patronlarını sağlık bakanı yapıyorlar, özel okul sahibini eğitim bakanı atıyorlar. Eğitim bakanı bakanlığının olanaklarının tarikatlara dağıtımını koordine etmekle görevlendirilmiş bir saray memuru. Eğitimle zerre ilişkisi yok.

Bu boşlukta ellerinde kalan tek aygıt Diyanet. Kamunun bütün vergilerini Diyanet’e yağdırıyorlar. Çürüme ne kadar büyürse, yağma ne kadar artarsa, ahlaksızlık ne kadar yayılırsa Diyanet o kadar büyüyor. İmam üfürüğüyle ayakta duran bir “müesses nizam”dan söz ediyoruz. Üfürükle ayakta duran üfürükle yıkılır. Zaman meselesidir. 

– Bu Fetullah Gülen ve çetesi, müesses nizamın neresindeydi veya neresine oynadı ya da o müesses nizam bu Gülen’de ne buldu sence? Nasıl bir sembiyotik yaşam gerçekleştirdiler ve halen de gerçekleştiriyorlar?

– 1950’de ABD’nin kucağına oturmaya karar verdiler ve NATO’ya girdiler. Düzenlerini ancak böyle koruyup sürdürebileceklerini görüyorlardı. Bunların doğal sonucu Cumhuriyetin kovaladığı tarikatları geri çağırmak oldu. 1950, Osmanlı ilen kopan bağların yeniden kurulması tarihinin başlangıcıdır. Cumhuriyet bağları koparmıştı, Menderes tamir edip onardı. Osmanlı tarikatsız yönetmeyi bilmez. Bektaşiliğin kucağında doğdu, Nakşilerle birlikte ilerledi. En büyük rolü bunların düzenine ve dinine diren konar göçer Türkleri, Kızılbaşları itip kakmaktan ibaretti. Tarikat-Saray ittifakı yoksul halkımız için ölümcül bir bileşimdir.

SARAY-TARİKAT İTTİFAKI

Menderes’in varisleri açtığı o yoldan ilerledi. Şimdi de bir Saray-tarikat ittifakı kurdular. Halk düşmanı bir yapılanmadır. Fethullah Gülen de o yapılanmanın sembol ismidir. Gülen’i, tabii ondan önce Kürt Sait’i ve Necip Fazıl’ı, Halidilerle mesafeli duruşu nedeniyle tercih ettiler. Halidilerin aydınlanmaya, halka, cumhuriyete, laikliğe karşı kalkışmalarının anıları henüz tazeydi. Bunlarda birer ılımlı Halidi istidadı gördüler. Necip Fazıl ayrı, o CHP’den çark ederek gericilikte karar kılmıştı. Kürt Sait ve Fethullah ümmi birer gericiydi. Bu düzenin ideal insanı ümmi, gerici, tarikatçılardır. Gülen devlette örgütlenmesini zekâsına veya becerilerine değil bu ümmiliğine borçludur. Devlet halkı ümmi gericiler haline getirmek istiyordu, koşa koşa gelmiş, rol üstlenmiştir. Onları birleştiren antikomünizmleridir. Onları çürüten de antikomünizmleridir. Devleti tarikata yaslayınca tarikat da devlete yaslanmıştır. Ergenekon davasında açığa çıktı, devlet artık bir Nakşi-Halidi Tarikatına dönüşmüştü.

Tabii tarikat düzeni aynı zamanda bir çete ve bir yağma düzenidir. Birlikte zehirli bir habitat yaratıyorlar, bütün hikâyeleri laik cumhuriyetten kalanları silmek, kazımak üzerinedir.

Ama tabii Hamitlerden ilki gibi çok korkuyorlar. Rafa kaldırdıkları anayasanın ilk dört maddesi ile ilgili sancıları bundandır. Kağıt üzerinde kalmış olsa bile o maddelerin bir gün karşılarına dikilebileceğinden müthiş korkuyorlar.

Hamit, çok güçlü görünüyordu, Rumeli’den gelen birkaç telgraf nefesini kesti, kendiliğinden düştü. Düşerler. Düşmemeleri bizim örgütsüzlüğümüz nedeniyle. Onlara değil kendimize bakıyoruz, finali kendimizde görebildiklerimiz belirleyecek çünkü.

SÜLEYMANCILAR VE CHP

– Eğer bugünün karmaşasında hâlâ bir müesses nizamdan söz edebiliyorsak, bu denetleyici (elit) grubun etkinlik alanlarında Halidilik/Nakşibendilik nasıl bir rol oynuyor olabilir?

– Nakşi-Halidiliğe yaslanmak zorundalar çünkü bunların dışında tarikat diyebileceğim bir yapı yok. Artık Bektaşiliği ve Mevleviliği birer tarikat sayamayız. Turistik tarikatlardır bunlar, entari giyip dönerler, oryantalizmle büyülenmiş batılılar için kurgulanmışlardır.

Devlette örgütlenmiş ve Halidi olmayan tek tarikat Süleymancılardır. Onlar da CHP’ye ve İmamoğlu’na yaptı yatırımını. O yolla devlete dönebilmeyi umuyorlar.

Tabii Fethullah Gülenciler de Halidi kolunun uzantısıdır. Kürt Sait, Halidi Şeyh Sait’le çok yakındı, devlete silah çekmem diye yalnız bıraktı. Unutuluyor Kürt Sait’in bir yanı İttihat Terakki’ye ve Teşkilat-ı Mahsusa’ya dayanır. Devletsiz iş göremezler. Fethullah Gülen de devletin kucağında büyümüştür. Tarikatını imam maaşıyla kurdu. Laikliğe küfür etmek için görevli bir devlet memurudur sonuçta.

Darbe yapmaya kalkışınca çok şaşırdılar ama Halidilerin düzenlediği darbeler ordunun düzenlediği darbelerin birkaç katıdır. Kuleli Vakasında, 31 Mart ayaklanmasında, Şeyh Sait isyanında, Menemen kıyamında onlar var. Sivas katliamını onlar yaptı. Halk düşmanı karanlık bir tarikattır. Fethullah Gülen de geldiği hareketin fıtratına uygun davranmıştır. Unutulmasın: Ergenekon operasyonları da devlet destekli bir darbedir.

Tayyiban rejimine gelince, artık mafyasız ve tarikatsız gidebilecek bir yolu kalmamıştır. Sıkışmaları bundan. Fethullah tanrısına kavuşurken “Kürt açılımı” için harekete geçmeleri sıkışmalarının bir işareti. O tarafta da bir Nakşi-Halidi damar var. Halkımıza karşı yeni bir oyun kuruyorlar, görüyoruz, bozmaya mecbur olduğumuzu biliyoruz.