March 14, 2025

Tekin Yayın Dağıtım San.Tic.Ltd.Şti

Mimar Sinan Mah. Atlas Çıkmazı Sk. No:7 Üsküdar/İstanbul

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Elif Akkaya

Telefon

0216 323 20 20

E-mail

info@tekinyayinevi.com.tr

Website

Tekin Yayınevi

Teknik Sorumlu

Tetris Teknoloji

Robespierre’in gölgesinde zorbaları yok etmek ve bir yeni cumhuriyet inşa etmek istiyoruz

Robespierre’in gölgesinde zorbaları yok etmek ve bir yeni cumhuriyet inşa etmek istiyoruz

Büyük Fransız devriminin üzerinden iki yüz yıldan fazla zaman geçti. Tarih ilerliyor, teknoloji insana çağ atlatıyor diyorlar. Hatta teknoloji insanı geçti diyorlar. Nedir bu havada öylece asılı duran teknoloji? Bu teknoloji: lanetle, kanla ve terörle anılan devrimlerden azade midir?

Biliyoruz ki insanlığın atılım gösterebilmesi için kendisini olduğu yerde tutan prangaları ve onların zincirlerini söküp atması gerekir. Zorbalığın (köleliğin) zincirlerini söküp atamayan insan, kendi karanlığında, dinin ve kaderin ona biçtiği sonu insanlığın en aşağılık duygusu olan uysallıkla bekler. Boyun sunma, insanın en aşşağılık halidir ve Jakobenler boyun sunanlardan nefret ederler. Sadece onlardan mı?

Saint-Just, haykırır konvansiyon kürsüsünden! Devrimin en büyük düşmanı kimdir? Kayıtsızlar! Kayıtsızları yenemeyen bir devrim yenilmiştir; bu yüzden kayıtsızı düştüğü o ölümcül uykudan uyandıracak yegane eylem terörün ta kendisidir. İnsanı, sadece devrim anlarında ve tahmin edilenin çok ötesinde yürürken görebiliyoruz. Jakobenler, tahmin edilenin ötesine geçmiştir ve bu yüzden burjuvazinin lanetliler listesinin baş sırasında yer almaktadır. Fransa’da burjuvazi ne zaman tökezlese ‘Jakobenler geliyor!’ diye haykırmaya başlar. Demek ki Maximilien Robespierre’in kocaman bir başarısızlık ve cinayet projesi olarak suçlanan ‘terörü’ özünde başarılı olmuştur. Burjuvazinin kalbine salınan korku, baldırı çıplaklara karşı bir koruma kalkanı olmuştur. Burjuvazi, zorbanın yaptığı hatayı Fransa’da artık kolay kolay işleyemiyor. İşlediğinde ise baldırı çıplaklar beklenmedik bir anda ortaya çıkıyor ve o lüks restoranları başlarına geçiriveriyor. Türkiye’de ise durum tam tersi. Çünkü, ülkemizin Jakoben deneyimi zayıf ve yetersiz. Anadolu insanı açlıktan kırılırken, zenginler lüks arabalarını, yemek masalarını ve altınlarını arsızca sergiliyor. Demek ki iki yüzyılın sonunda hâlâ başladığımız noktadayız. Uçakların, robotların ve iletişim teknolojilerinin gelişimi bize sınıflı toplumu aştığımızı falan muştulamıyor.

Yurttaşlar! Köleliğin zincirleri hâlâ boynumuzda ve alabildiğine ışıldıyor! Birileri “maddi dünyaya bakın, nasıl ilerledik ama değil mi?” diyor. İnanmayın! Maddelerin bu kadar görünür olduğu bir dünyada, insan silikleşir. Meta fetişizmi denen illet, boynumuzdaki kalın zincirlerin görünmesini engelliyor ve kör ediyor erdemin gözlerini! Oysa bir kez olsun kaldırsak bizi esir alan sömürünün, eğlencenin ve çürümüş hedonizmin başından kafamızı göreceğiz dünyanın yangın yeri olduğunu. Çocukların aç ve çaresiz öldüğünü, mazlum anaların sütlerinden kesildiğini. Öyleyse krallar oldukları yerde duruyor, burjuvazi kılığındaki yeni aristokratlar tıpkı Fransa kralının lükse düşkün erdemsiz karısı Marie Antoinette gibi midesini tıka basa şişiriyor.

Yurttaşa saldırıyor ve onu çaresiz bir tüketim kölesine dönüştüyor. Yurttaşlar nerede mızraklarınız! Nerede yazdığınız dilekçeler! Yürüyün meclise ve kurun halkın konvansiyonunu! Ve bunun adına kurucu meclis deyin! Bu sefer sımsıkı sarın etrafını, sımsıkı sarın ki tefeciler, işbilir tüccarlar, erdemsizler ve insan satıcıları giremesin bir daha erdemin kutsal mabedine. Jean-Paul Marat, İngilizce verdiği eserinde, İngiltere’nin tam bir demokrasi komedisi olduğunu belirtmiştir. Kralın tacının gölgesinde, satın alınan oylar ve satın alınan vekillikler vardır. İşte köleliğin zincirleri bu demokrasi masalının ardından ışıldamaktadır. Jakobenler bu erdemsiz ayak oyunlarına izin veremez.

Sözlerimiz açık, yaşamlarımız kamunun gözleri önünde çırılçıplaktır! Yoksul Anadolu halkı bilmelidir ki artık bir cumhuriyet yok. Anayasanın dostları olarak görüyoruz ki ortada bir anayasa falan da yok! Her veçhesiyle yarım kalmış ve yurttaşı yaratmakta bile zorlanmış bir devrimi tamamlamak zorundayız. Robespierre’in ölmeden öce sezinlediği gibi bu cumhuriyet, ancak burjuvaziyi alt ederek yaşamını sürdürebilir.

Öyleyse bırakın zorbalar bizi sonsuz bir nefretle cinayete teşebbüs etmekle suçlasın! Bırakın terörü yoksul halkı sindirmek için her dakika kullananlar, bizi yeni bir terör rejimi inşa etmekle suçlasın! Bizler zalimlere karşı acımasız olmak için çıkıyoruz bu yola. Zalimlere karşı merhamet, yoksullara karşı zorbalıktır. Yoksulların vicdanlarından çıkan acı çığlıkları duyuyoruz! Kayıtsızlar gibi kulaklarımızı tıkamıyoruz! Filistin’de parçalanan çocuk bedenlerini görmemek için gözlerimizi yummuyoruz! Okullarımızda tarikat şeyhlerinin eline bırakılan ve tecavüze uğrayan çocuklarımızın kaplerinden fışkıran devrim çağrısını duyuyoruz!

Lenin, yoksul Rus halkına önder olduğunda yakınındakiler dahi yeni bir Maximilien Robespierre’in doğduğunu söylemişti. Lenin, bu imayı asla bir hakeret olarak algılamadı. Bir şeref madalyası gibi göğüsünde taşıdı. Şimdi, bir yeni cumhuriyet için yola çıkanlar, göğüsünde aynı şeref madalyasını taşıyacak. İstediğimiz şey basit, erdem ve adalet! Erdemi yaratacak olan şey sömürünün tamamen ortadan kaldırılması, bunu başaracak olan şey ise cumhuriyetin adalet yıldırımlarının sömürenlerin tepesine inmesinden başka bir şey değil. Yurttaşlar! Bu erdem çağrısına gözlerinizi ve kulaklarınızı kapamayın! Kurtuluşu arıyoruz ve onu cumhuriyetin erdemli kollarında bulacağız! Çocuklar ölmesin, analar sütten kesilmesin ve ülkeler emperyalist yağmalarla yıkılmasın istiyorsanız bu çağrıya celp edin!