Mustafa K. Erdemol: “Batı cephesinde yeni bir şey yok!”

İngiltere’deki genel seçimler, sadece bu ülkedeki iklimi mi değiştirdi, yoksa özellikle de Keir Starmer’ın “başarısı” ile birlikte Fransa’daki “sol başarı”, birlikte Avrupa için farklı bir ortam mı yaratıyor? Yeni kitabı “Suudi Arabistan” bir süre önce kitapçılardaki yerini alan gazeteci ve yazar Mustafa Kemal Erdemol, Londra’daki yeni durumun muhtemel sonuçlarıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.
– Büyük Britanya veya Birleşik Kralık seçimlerinde sandıktan solculuk mu çıktı gerçekten? Yoksa kendisini sol diye etiketleyen, belki Tony Blair’i bile aratacak kadar sağcı bir çizgi izlemesi muhtemel bir “yeni sol aktör” mü dizginleri ele geçirdi? Sizin ilk izleniminiz nasıl?
MUSTAFA KEMAL ERDEMOL – İngiltere siyasal sistemi çoğulculuktan uzak, ikili parti sistemine sahip bir ülkeydi. Yaklaşık 30 yıldır da “iki buçuk partili” bir sisteme dönüşmüş durumda. Muhafazakâr Parti ile İşçi Partisi’nin yıllardır paylaştıkları siyasal alana liberal parti ile sosyal demokrat parti birleşip Liberal Demokrat Parti adıyla ortak oldu. Siyasal partiler açısından dağılım böyle. Sosyalist bir partinin kendisine parlamentoda yer bulması bu sistemde zor. Dolayısıyla solu İşçi Partisi temsil ediyor. Oysa bu parti ideolojisiyle, uygulamalarıyla sadece “modernist” bir partidir o kadar. Ancak tabanını sendikaların oluşturduğu gerçektir. Solla bağı da bu özelliği zaten.
Geleneksel olarak sağı temsil eden Muhafazakâr Parti’nin karşısında hangi parti varsa sol kabul edilir. Yani son seçimde iktidar olan “sol” bu tür bir sol.
Çoğu zaman Muhafazakâr Parti’nin yapamadıklarını bu parti yapıyor iktidar olduğunda. Körfez Savaşı sırasında ABD politikalarına tam destek veren hükümet İşçi Partisi hükümetiydi. Parti lideri Tony Blair tam bir Amerikan uşağıydı. Sonrasında gerçek bir sosyalist olan Jeremy Corbyn liderliğe geldiği ana kadar İşçi Partisi küresel sermayenin istediği her şeyi savundu.
“Aktör” belirlemesi doğru ama “yeni” değil. Keir Starmer, savcılıktan siyasete atlayan “eski” bir aktör, müesses nizamın da ateşli bir savunucusu. Corbyn’e yapılan tezgâhın ardından apar topar seçilmesi(!) de bu özelliğinden kaynaklanıyor. Modernist bir sağcı nihayetinde. Dizginleri tam anlamıyla olmasa da -çünkü parti içerisinde hayli radikal sosyalistler de var – az çok ele geçirmiş denebilir.
BATI CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK!
– Bizim yanlış olarak İngiltere deyip durduğumuz Büyük Britanya seçimlerinde Keir Starmer, Jeremy Corbyn döneminde Labour’ın aldığı oylardan çok daha az (4 milyon) oy almasına rağmen “ezici” bir zafer kazanmış gibi lanse ediliyor. Yeni bir oyun mu kuruluyor ve yeni aktörler mi sahnede? Starmer, Tony Blair’i aratacak kadar sağcı ve Atlantikçi mi? İlk açıklamaları, Ukrayna savaşındaki Londra’nın rolünü derinleştireceği yönünde oldu mesela. Bu angajmanıyla dış ve iç barışta (sosyal güvenlik politikaları) bir mesafe alabilir mi? Siz nasıl görüyorsunuz?
MUSTAFA KEMAL ERDEMOL – Vurgu çok doğru. Konuştuğumuz ülke, Kuzey İrlanda, İskoçya, Galler, England adını taşıyan bölgelerin oluşturduğu bir federasyon. Birleşik Krallık da denir. Bizde çok yanlış biçimde İngiltere olarak adlandırılıyor.
Starmer’in İşçi Partisi gerçekten de Corbyn’in liderliğindeki İşçi Partisi’nin oylarına ulaşamadı. Aynı zamanda partiye, çoğu genç en çok üye parti tarihinde Corbyn döneminde olmuştu. Sonuçlar gösteriyor ki Starmer Corbyn’den aldığı dönemden daha geri bir noktada tutuyor partiyi. Bu düpedüz bir başarısızlık.
Muhafazakâr Parti bu seçimde İşçi Partisi karşısında büyük oy farkıyla kaybetti ama bu sonuç İşçi Partisi’nin “ezici zafer” kazandığı anlamına gelmiyor. Nigel Farage etkisini unutmamak lazım. Farage, ülkeyi Brexit’e götüren hareketin lideriydi. İngiltere’nin AB’den çıkışında büyük etkisi olmuş bir sağcı olan Farage, Brexit sonrası ABD’ye gitmiş, Donald Trump’ın danışmanlığını yapmıştı. Yeniden ülkeye dönüp kurduğu Reform UK ile girdiği bu son seçimde hayli fazla oy alarak parlamentoya girdi. Ona gelen oyların neredeyse tamamı Muhafazakâr Parti seçmeninden. Dolayısıyla oylardaki bu parçalanma İşçi Partisi’ne yaradı.
Ayrıca Boris Johnson’un pandemi dönemindeki skandalları -gerçi skandal sonrası seçimlerde Johnson’u yeniden seçmekle ona bir şans vermişti seçmen- parti içinde yaşanan diğer skandallar, emeklilik yasası, sağlık sistemi NHS’nin çökmesi gibi nedenlerle oyunu İşçi Partisi lehine kullanan “küskün/kızgın” Muhafazakâr Parti seçmeni de sonuçta etkili oldu.
Ukrayna krizi başta olmak üzere Gazze trajedisi de dahil her küresel sorunda ABD çizgisinden uzak durmayacağı çok açık Starmer’in. Bu her iki parti için de takip edilmesi gereken bir “devlet politikası”. Dışişleri Bakanı David Lammy’yi yakından tanırım. Bir gazeteci olarak çok karşı karşıya geldim. Kişisel olarak onun gerçekten solcu olduğuna da inanıyorum. Ancak genel çizginin dışına çıkması mümkün olmayacak onun da.
Starmer seçim kampanyası sırasında çok fazla vaatte bulunmadı, o nedenle fazla bir şey yapması gerekmeyecek demektir bu.
Yani “Batı cephesinde değişen bir şey yok”.
CORBYN VAKASI
– Bu “zafer”, Corbyn’in tasfiyesiyle nasıl ilişkilendirilebilir? Corbyn Vakası nasıl bir şeydi? Şimdi bağımsız milletvekili seçildi. Corbyn’in seçilmesinin genel siyasi arenaya etki edecek kadar güçlü bir anlamı var mı, yoksa sıradan bir güç gösterisi mi?
MUSTAFA KEMAL ERDEMOL – Corbyn’e yönelik kampanya herkesin gözü önünde gerçekleşti. Hayatı boyunca ırkçılıkla mücadele etmiş bu temiz sosyaliste İsrail’i Filistin sorununda eleştirdiği için “Yahudi Düşmanı” olmakla suçladılar. Başlayan disiplin süreci sonucu partiden atıldı da. Müthiş bir operasyondu. Böyle bir operasyon yıllar önce Kızıl Ken olarak bilinen Londra Büyükşehir Belediye Başkanı Ken Livingston için de yapılmıştı. Ona da Yahudi Düşmanı iftirası atılmıştı.
Corbyn, iktidara geldiğinde sistemi sarsacak ciddi planlar, projeler açıkladı. Buna sistemin izin vermesine olanak yoktu. Şimdi, Corbyn, yıllardır seçildiği Kuzey Islington bölgesinden yeniden parlamentoya girdi.
Corbyn, Corbyn’den de fazla bir figürdür. Onun parlamentoda olması tüm ezilenlerin, siyahların, Müslümanların, emekçilerin de parlamentoda olması demek. Bunun çok ama çok önemli olduğunu söylemeliyim. Her zaman bu kesimlerin “kendini adamış” savunucusu olan bu gerçek sosyalist yine mücadelesini sürdürecek elbette.
Corbyn, ondan vazgeçmeyen seçmenleri sayesinde girdi parlamentoya. “Zevahiri kurtarmak” için egemenler tarafından ona verilen bir şans değil bu. Bunun siyasi yansıması da gerçek sol için olumlu olacaktır.
STARMER KİMSEYİ ŞAŞIRTMAZ
– Büyük Britanya sermayesi “emin ellere teslim edildi” diyebilir miyiz? Jeremy Corbyn olsaydı, bu yeni Labour iktidarı farklı mı olurdu? Keir Starmer, birçok şeyin değişeceği iddiasıyla hiçbir şeyi değiştirmemiş mi olacak? Siz uzun yıllardır Londra’da yaşıyorsunuz ve İngiliz siyasetini yakından izliyorsunuz: Starmer, başbakanlığında neler yaparsa sizin için şaşırtıcı olur?
MUSTAFA KEMAL ERDEMOL – Ne kadar başarırdı, ne kadar izin verirlerdi ya da ne kadar tahammül ederlerdi bilemem ama Corbyn liderliğindeki bir İşçi Partisi iktidarı, dolayısıyla Britanya elbette çok farklı olurdu. Savaş yasaları iptal edilirdi, vergi eşitliği getirilirdi, emperyal politikalar terk edilirdi. Ama bunların yapılmasına izin verilemeyeceği biliniyordu. Nitekim verilmedi.
Seçim sonucu elbette sermaye yine “emin ellerde” olacak. Sermaye dostu bir iktidardan sermaye dostu İşçi Partisi iktidarına geçiş bir fark yaratmayacak kuşkusuz. Yukarıda dediğim gibi çok vaatte bulunmadı Starmer, dolayısıyla ondan beklenti fazla değil. Sadece Muhafazakârlardan kurtulmak istedi seçmen. Olan bu.
ABD’ye mesafeli bir tutum alırsa çok şaşırırım.. Bunun dışında beni şaşırtan bir şey olmaz.
– Büyük Britanya, Avrupa Birliği’nden yeterince kopabildi mi sizce? Bu seçim, Britanya politikaları açısından ve sonuçları itibariyle, sizce AB’den bir kopuşu mu, yoksa “ondan hiç kopamamayı” mı simgeliyor?
MUSTAFA KEMAL ERDEMOL – Büyük bir kesimde “duygusal bir kopuş” oldu kanımca. Ama AB ile entegre İngiliz sermayesi durumdan memnun değil. O nedenle Brexit sonrasında AB ülkelerinin sermayeleriyle ilişkilerini daha da sıklaştırdı. Zaten AB bir sermaye ortaklığı, İngiltere siyasi olarak kopsa bile sermayesi AB ile işbirliğini sürdürüyor. Öte yandan AB’nin İngiltere’de büyük yatırımları vardı. Bunlardan bir anda vazgeçmesi de kolay değil. Hâlâ gerçek bir kopuş olduğu söylenemez sermaye açısından.
İşçi Partisi, Brexit karşısında tam bir tutum belirleyemedi. Parti içinde karşı olanlar da vardı savunanlar da. Dolayısıyla şimdiki İşçi Partisi iktidarı da hem savunan hem karşı olan bir görüntü sergiliyor. Yani her iki tutumu da “simgeliyor” olabilir. Tuhaf olduğunun farkındayım.
– Fransa’daki seçim sonuçları (Marine Le Pen) ve Federal Almanya’da da aşırı sağ (AfD) yükseliş, bir karşıtlık mı, yoksa bir karşılıklı tamamlayıcılık mı oluşturuyor sizce? Londra bu sahneyi nasıl değerlendirecek?
MUSTAFA KEMAL ERDEMOL – Fransa’da değişen seçmen davranışlarına uygun bir manzara gördük. Kesinlik yok yani bu davranışta. İlk turda faşistleri birinci parti yapan Fransız seçmeni ikinci turda göçmen karşıtlığını hâlâ sürdürse de Avrupa karşıtlığının işine yaramayacağını düşünerek AB karşıtı faşistlere geçit vermedi. Bir de, faşizm deneyimi olan bir ülke Fransa. Hafızası faşizmle dolu. Hitler’in seçimle iktidara yerleştiğini de biliyor. Haklarını yememeli, ülkede sol adına ne varsa, birlik sergilemeleri de hayli etkili oldu sonuçta.
İngiltere’de iktidara “sol”un gelişi sadece “moral” açıdan bir etki yapar. Yükselen faşizme karşı bir soluk alma gibi anlaşılabilir. Ama tüm bu ülkelerde faşizme karşı mücadelenin ciddi bir önderlikle sürdürülmesi gerekiyor. Bu da komünistlerle, emekçilerin önderliğini gerektirir.
(KAPAK GÖRSELİ: Ömer Yaprakkıran)