October 31, 2025

Tekin Yayın Dağıtım San.Tic.Ltd.Şti

Mimar Sinan Mah. Atlas Çıkmazı Sk. No:7 Üsküdar/İstanbul

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Elif Akkaya

Telefon

0216 323 20 20

E-mail

info@tekinyayinevi.com.tr

Website

Tekin Yayınevi

Teknik Sorumlu

Tetris Teknoloji

Liberal faşizm denklemine doğru adımlar: BlackRock ve devlet(ler)

Liberal faşizm denklemine doğru adımlar: BlackRock ve devlet(ler)

İLHAN AYER

Liberalizm deyince ne anlıyoruz? Liberalizmi teori-ideoloji bağlamında ele aldığımızda, bir dünya görüşü olarak ne kadar tanıyoruz?

Amacımız bu yazıda liberalizmin neliğini sorgulamak değil. Amacımız liberalizm adı altında yapılan pratik, daha doğrusu, neoliberalizmin pratik defteri.

Neoliberallerin devletlerle, kurumlarla, politikacılarla, sivil toplum kuruluşlarıyla, holdinglerle ilişkileri. Amacımız “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!” olan liberalizmin ilkesinin nerelere savrulduğunu göstermek. “Bırakmayalım, yapalım!” ilkesinin neoliberallerle, devletlerle iç içe geçtiğini, finans dünyasının nüfuz ettiği yerleri görmek, koordinatlarını bulmak, hegemonik oluşumları mercek altına almak, iktidar ilişkilerini deşifre etmek, sonunda “liberal faşizm” kavramına ulaşmak…

BlackRock, son yıllarda, adını sık sık kamuoyunda duyduğumuz, Federal Almanya Başbakanı Friedrich Merz’in de 2016-2020 yılları arasında görevli olduğu, dünya zenginlerinin servetlerini yöneten, cirosu “dudak uçuklatan” bir finans aktörüdür. BlackRock’u Federal Almanya’da derinlemesine araştıran, Alman kamuoyunu bu konuda aydınlatan Dr. Werner Rügemer’dir. Biz de bu yazıda çalışkanlığı yaş almayan bu “atom karıncanın” iki kitabından yola çıktık.

BlackRock, 18 bin önemli anonim şirketin ve bankanın hissedarıdır. USA, Kanada, İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda, Avrupa Birliği Orta ve Güney Amerika, Hong Kong, Singapur, İsrail, Suudi Arabistan ve Japonya ve dünyanın çeşitli yerlerinde toplam 10 trilyon dolarlık bir sermaye varlığını yöneten bir devin adıdır BlackRock.

BlackRock’un geleneksel bankalardan farkı, kişiler için hesaplar açılmaması. Yani gişe hizmetleri vs. bulunmuyor. BlackRock, sermayesini dünya genelindeki süper zenginlerden edinir. Bu sermayeyle, ABD’de, AB’de ve diğer ülkelerdeki büyük şirketlerin hisselerini satın alır, kontrolü eline geçirir.

BlackRock yalnız değildir! Vanguard, State Street, Capital Group, Wellington, Fidelity, Northern Trust, Amundi, Norges, Massachusetts Financial, Temasek, Artisan, Katar Holding de BlackRock gibi büyük sermaye organizasyonlarıdır.

HER YERDELER, AMA TANINMAZLAR

Adidas, Siemens RWE, Bayer, BASF, Vonovia, Allianz, SAP, Deutsche Wohnen, BlackRock’un Federal Almanya’da hissesi olduğu şirketlerin sadece bazılarıdır. BlackRock’un dünyanın birçok yerinde silah sanayii, otomobil, çimento, tarım-kimya sanayisi, kayagazı endüstrisi, nükleer silah şirketlerine kadar hisseleri var. Hiçbir kişi ve kuruluş, Almanya’da şirketlerde ve bankalarda, 40 DAX şirketinde, BlackRock kadar hisseye sahip değil. Dr. Rügemer, çalışmalarında, BlackRock’un şirketlerde yüzde 3, yüzde 5 veya yüzde 10’luk hisse sahibi olmasının sakıncasız olduğunu söyleyen Almanya Başbakanı Friedrich Merz’e itiraz ediyor. BlackRock’un Vanguard, State Street ve Capital Group ile beraber hareket ettiğini, bu nedenle şirketlerin karar alma süreçlerinde etkili olduklarını belirtiyor. BlackRock’un ayrıca Goldman Sachs, Société Générale, Deutsche Bank ve Commerzbank büyük bankaların hissedarı olduğunu, neredeyse bütün büyük dijital şirketlerde de hisseleri bulunduğunu biliyoruz: Amazon, Google, Apple, Intel, Microsoft, Facebook.

Werner Rügemer’e göre, BlackRock lobicileri her ne kadar Washington, Paris, Londra’daki hükümetlerde, Berlin, Düsseldorf, Münih, Roma, Meksika ve Singapur’da başkanlık ofislerine girip çıksalar ve aynı şekilde New York, Times, Frankfurter Algemeine Zeitung, Handelsblatt gibi tanınmış medya kuruluşlarının redaksiyonlarında boy gösterseler de, kamuoyunda hemen hemen hiç tanınmazlar.

BlackRock, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde piyasanın kendi kendini düzenlemesini savunuyor. Ancak bu kapitalist “özdüzenleme”, devletlerin ve vergi mükelleflerinin kapitalist şirketleri sürekli olarak sübvanse etmeleri ve spekülatif nedenlerle iflas eden şirketleri de kurtarmalarıyla son buluyor! BlackRock, Lufthansa ve Ryanair dahil olmak üzere tüm uluslararası önemli havayollarının büyük hissedarı. ABD’de ise en büyük dört havayolu şirketi olan Southwest, Delta, American ve United’ın hissedarı. Almanya’da da uçak yakıtı (kerosin) için katma değer vergisinden muaf tutuluyorlar. Bu, sisteme aykırı bir istisna, ayrıca çevre tahribatına neden oluyor. Sadece Alman devleti bunu yıllık 8,3 milyar avro ile sübvanse ediyor. Aynı Alman devleti, sisteme aykırı katma değer vergisi muafiyeti ile uluslararası uçuşları da 4,2 milyar avro ile sübvanse ediyor.

Tüm önemli AB ülkelerinde, koronavirüs pandemisini kontrol altına almak için alınan önlemler nedeniyle krize giren otomobil şirketleri milyarlarca avroluk kısa süreli işsizlik ödeneği ile sübvanse ediliyor, böylece BlackRock’a yüksek kâr payları ödeniyor.

Amazon, Tesla vb. şirketler, ABD’de, Almanya’da ve diğer AB ülkelerinde olduğu gibi, yeni iştirakler kurmak için devlet sübvansiyonları alıyor. Bu nedenle BlackRock gibi büyük hissedarlar, temettü ve hisse senedi spekülasyonlarından elde ettikleri kârları işletmelerine yeniden yatırmak zorunda kalmıyorlar.

ÇELİŞEN ETKİNLİKLER

BlackRock, Federal Almanya’da yaklaşık 500 bin konuta sahip bir gayrimenkul şirketi olan Vonovia’nın da hissedarıdır. Vonovia bu büyüklükle, neredeyse bir tekeldir. Rügemer’e göre, BlackRock, Vonovia ile birlikte, konut sıkıntısının yaşandığı dönemlerde, konutları pahalıya satarak veya kiralayarak şirketinin kâr oranını artırıyor ve hisse senetlerinin değerini yükseltiyor. Bunun da ötesinde kiracılar kirayı ödeyememez hale geldiğinde, çoğu durumda devlet kira bedelinin bir kısmını üstleniyor (konut yardımı); bu durum, örnek olarak Dresden ve Leipzig’deki Vonovia konut şirketinin kiracıları için de geçerli. BlackRock, her türlü imtiyazdan ve manipülasyondan yararlanıyor.

Küresel bir finans devi karşısındayız. BlackRock, ABD ve Avrupa Birliği’ndeki en büyük kömür, linyit, petrol, ilaç tarım, otomotiv ve sigorta şirketlerinde önemli hisselere sahiptir. Bu şirketlerden elde ettiği yüksek kârlar sayesinde, ulaşım ve enerji alanlarında acilen ihtiyaç duyulan çevre dostu yeniliklerin hayata geçmesini engelleyebiliyor. Bu durum, insanlığın geleceğini ciddi bir şekilde tehdit ediyor. Her ne kadar son dönemde çevre dostu yatırım fonları piyasaya sürülse de, bunların kapsamı oldukça sınırlıdır. Öte yandan, BlackRock hâlâ fosil yakıt şirketlerindeki hisselerin çoğunluğunu elinde bulundurmaktadır. Bu da sürdürülebilirlik hedefleriyle açık bir çelişki teşkil ediyor.

BlackRock ve ABD hükümeti arasında Bill Clinton döneminden başlayarak, Obama ve Biden dönemlerinde de devam eden yakın bir ilişki var. BlackRock aynı zamanda, ABD Merkez Bankası FED’in, Avrupa Merkez Bankası ve AB Komisyonu’nun danışmanı olarak faaliyet gösteriyor. BlackRock’un Washington ve Brüksel’de lobi ofisleri bulunuyor. Wall Street, büyük bankalar, kredi derecelendirme kuruluşları, finans medyası, ticaret ofisleri, mali denetçiler ve yeni sermaye organizatörleri 1990’lı yıllardan beri ekseriyetle Demokrat Parti’yi desteklediler. Başkan Clinton döneminde de bazı karşı düzenlemelerin yapılmasıyla daha özgür ve güçlü hale geldiler. ABD Başkanı Joe Biden, 2021 yılı başlangıç olarak, birçok üst düzey BlackRock yöneticisini hükümetine atamıştı. Bunlardan bazılarının isimlerini sayabiliriz:

Brian Deese: BlackRock’un küresel sürdürülebilir yatırım başkanı, başkanın başekonomisti olacak…

Wally Adeyemo: Başkan Obama’nın uluslararası ekonomik ilişkiler baş danışmanı. Adayemo daha sonra, Laurence Fink’in yöneticiliği, 2014 yılından beri Obama vakfında ve Biden yönetiminin maliye bakanının vekilliğini yürütmüştür.

Michael Pyle: Obama döneminde, Maliye Bakanlığı’nda uluslararası finans ilişkilerinden sorumlu. Daha sonra, BlackRock’ta global yatırım stratejisti. Sonrasında Kamala Harris’in başekonomisti oldu.

Savunma Bakanı Lloyd Austin aynı zamanda dünyanın üçüncü silah şirketi Raytheon (ABD), ABD’nin üçüncü çelik şirketi Nucor ve sağlık şirketi Tenet Healthcare’in denetleme kurulunda da görev yapmıştır. BlackRock, Vanguard, State Street ve Norgen bu üç şirkette de büyük hissedardırlar.

Tom Vilsack, tarım bakanı olarak ABD’de “Bay Monsanto” olarak isimlendirilmektedir. ABD Başkanı Obama döneminde de, görevde olduğu sırada, Monsanto’nun zehirli tarım ilaçlarına onay verilmesi için çaba göstermişti. BlackRock ise elbette Monsanto’nun ve bu şirketin yeni sahibi Alman ilaç devi Bayer’in büyük hissedarıdır.

Maliye Bakanı Janet Yellen, daha önce ABD Merkez Bankası FED’in başkanıydı. Yellen, BlackRock dışında hiçbir kurumda danışmanlık almamıştır.

Biden, 1973’ten 2009’a kadar Delaware eyaletinin senatörüydü. Delaware’in dünyanın en önemli kurumsal finansal cenneti haline gelmesine katkıda bulunan Biden, BlackRock yatırımcılarının sermayesinin, onbinlerce Delaware posta kutusu şirketlerinde gizlenmesine ve anonimleşmesine neden olmuştu.

BİR SİVİL ÖZEL ORDU

BlackRock yöneticileri, Barack Obama hükümetinde önemli görevlerde bulunmuşlardı. Hillary Clinton, Obama’nın başkanlığının ardından Demokrat Parti’nin başka adayı olduğunda, BlackRock CEO’su Laurence Fink onun gelecekteki maliye bakanı olarak görülüyordu. Fink, Trump seçimi kazandığında ise iş konseyinin üyesi oldu. Nitekim patronların vergi oranlarının düşürülmesinden sonra Laurence Fink, Trump’ın Amerika için iyi olduğunu söylemiştir. Sonuçta, BlackRock için, kamuoyunda ABD süper gücünü kimin temsil ettiği önemli değildir. “Önce Amerika” ilkesi her zaman geçerlidir.

BlackRock, yöneticilerinin ABD hükümetindeki ilişkilerinin yanı sıra, Blackrock uygulamalarını siyasi ve medya alanında güvence altına almak için de çok katmanlı, çok yönlü bir ağ oluşturmuştur. Görünür ve daha az görünür birçok birimden oluşan bir “sivil özel ordu” sürekli görev başındadır. Örneğin BlackRock CEO’su Laurence Fink, kendisi de etkili bir figür olarak hareket ediyor, ancak kamuoyunun dışında, oldukça gizli bir biçimde. Fink, hiçbir televizyon programına katılmaz. Fakat ABD’nin dış politika düşünce kuruluşu olan Council on Foreign Relations (CFR) yöneticisidir. CFR, Washington’da 100 yıldır faaliyet gösteren, ekonomi, finans, medya ve bilim dünyasından özel kişilerin yer aldığı özel bir organizasyondur; kamusal ve özel etkinlikler düzenler, bu arada etkili Foreign Affairs dergisini yayımlar.

Fink, Davos İsviçre’deki yıllık Dünya Ekonomik Forumu’nun yıldız konuşmacılarındandır. Özellikle, “sürdürülebilir kapitalizm” konusunda.

İlişkiler önemlidir: Bu nedenle Laurence Fink, devlet, hükümet ve şirket yöneticileriyle şahsen görüşmeye önem verir; bu toplantıların bazen yalnızca istisnai durumlarda, en fazla toplantı tarihi açıklanır, ancak toplantı yeri açıklanmaz. Bu durum, Fink’in ve şef lobicisi Barbara Nowick’in 2015 yılından beri Federal Almanya’nın maliye bakanları ile yaptığı toplantılar için de geçerlidir. Nitekim BlackRock yöneticileri Alman maliye bakanları ile gizli görüşmeler yapmışlardır. Rügemer’in araştırmalarına göre, bu toplantılara şu kişiler katılmıştır: Eski Maliye Bakanları Wolfgang Schäuble (CDU) ve Olaf Scholz (SPD), Maliye Bakan Yardımcısı Jörg Kukies, Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel (SPD) ve Federal Başbakanlık Şefi Helge Braun (CDU). Bazı toplantılarda Friedrich Merz’in de bulunduğu söyleniyor. Die Linke’nin (Sol Parti) talebi üzerine bu konular Federal Meclis’te gündeme getirilmiş, ancak yine de toplantı yerleri belirtilmemiştir.

BlackRock, büyük şirket kararlarında (örnek olarak, birleşmeler, toplu işten çıkarmalar, vergi kaçırma, emtia ve tahıl spekülasyonları, yeni finans ürünleri oluşturma ya da Dark Pools adı verilen, finansal denetime tabi olmayan gizli borsa işlemleri gibi) neredeyse hiçbir demokratik onay mekanizmasına başvurmadan tek taraflı hereket ediyor.

Yaklaşım nettir: “Önce fiili durumu yaratalım.”

SAVAŞ, TAM BİR KÂR KAPISI

Aynı yaklaşım Tesla örneğinde de görülüyor. BlackRock, Tesla’nın da hissedarı. Federal Almanya’da yapısal olarak zayıf seçilmiş bir bölge olan Grünheide’de, henüz inşaat izni olmadan hızla bir otomobil fabrikası kurulmuş, ilk etapta 1000 kişi işe alınmıştı. Amaç açık: “Önce fiili durum yarat, bakalım zayıf Alman eyalet yönetimi bu fabrikayı gerçekten yıkabilecek mi?”

Devam edelim: BlackRock ve Vanguard, ABD ve Avrupa Birliği’ndeki önde gelen silah üreticilerinin, hatta nükleer silah üretimi yapan şirketlerin en büyük hissedarlarıdır. Bunlar arasında Boeing, Lockheed Martin, Northrop, Grumman, General Dynamics, Raytheon, BAE Systems (İngiltere), Rheinmetall (Federal Almanya) Leonardo (İtalya) gibi şirketlerin yer aldığı biliniyor. BlackRock, silahlanma yarışını, askeri müdahaleleri ve ABD ile AB ülkelerinin savaşlarını kâr kaynağı olarak görüyor. Bu durum, dünya genelinde savaş riskini artırıyor ve barışa yönelik yeni tehditler oluşturuyor.

Bu şirketlerin uygulamaları arasında, silah ihracatına getirilen kısıtlamaları dolaylı yollarla aşmak da var. Yemen ve Libya’daki savaşlarda, doğrudan çatışmaya taraf olan Suudi Arabistan gibi ülkelere dolaylı yollarla silah sevkiyatı yapılmıştı. BlackRock, yukarıda adı geçen hiçbir silah şirketinden bugüne kadar geri çekilmedi. Rheinmetall, savaş teknolojileri üretiyor, bu alanda yüksek kârlar elde ediyor.Alman silah devi Rheinmetall, dedik: Alman İmparatorluğu döneminde kurulan ve merkezi Düsseldorf’ta, Ren nehri kıyısında bulunan bu şirket, imparatorluk döneminde, Hitler ve Adenauer dönemlerinde ve sonrasında da, özellikle ABD Başkanı Barack Obama’nın Avrupa NATO üyelerinin askeri bütçelerin artırma çağrısı ve son olarak Ukrayna’daki vekalet savaşına silah tedarik etmesiyle uluslararası alanda yükselişini sürdürdü. Rheinmetall’in Almanya dışındaki şubelerin çoğu ABD’de bulunuyor. Rheinmetall, Lockheed gibi ABD silah şirketleriyle birlikte en modern silahları geliştiren bir şirket. En büyük hissedarı da BlackRock. Sıralamada onu takip eden yedi şirketten beşi ABD’lidir: Wellington, Fidelity (farklı tüzel kişiliklerde iki kez), Capital Group ve Goldman Sachs. Arada iki Avrupa ülkesinden banka da bulunmaktadır: Fransız Société Générale ve İsviçreli UBS. BlackRock, UBS’nin önde gelen hissedarları arasındadır. Böyle baktığımızda şunu görüyoruz: Bir Alman şirketi olarak görünen Rheinmetall’in kârları ABD’ye akmaktadır.

BlackRock’un girişinden bu yana Rheinmetall’in borsa değeri yaklaşık dört kat arttı. Alman şirketin Düsseldorf’taki merkezi artık ABD bayrağıyla süsleniyor.

Birçok alanda etkin ve birçok sektöre müdahale edebilen BlackRock, Ukrayna’da da bu ülkenin önde gelen ABD şirketlerinin büyük hissedarı: Sigara üretimi yapan Philip Morris ve tarım sektöründe John Deer, Mansanto-Bayer, Cargill gibi.

Ukraynalı oligarklar ve politikacılar, ABD’li danışmanların yardımıyla, özellikle de finans cennetlerindeki paravan şirketler aracılığıyla, servetlerini halkın gözünden saklamayı çoktan öğrenmiş görünüyor. Pandora Papers’ın ortaya çıkardığı gibi, bu durum Cumhurbaşkanı Zelenski ve onun süper zengin destekçilerinin yükselişi için de geçerlidir.

BlackRock, savaşı sürecinde, hem ABD hükümetiyle hem de Avrupa Birliği ile koordineli olarak Ukrayna’nın yeniden inşası için resmi sözleşmeler imzaladı. Biden’dan sonra büyük değişiklikler yok. Örneğin Trump’un talepleri doğrultusunda da Ukrayna’nın önemli yeraltı kaynaklarının kontrol altına alınıp, ABD şirketlerinin çıkarları için uğraşıyor: Batılı kapitalistler, Ukrayna’da yeni silah ve dijital şirketleri kurmalı, lityum içeren nadir toprak elementlerinin çıkarılması için lisanslar satın almalı, enerji şirketlerini ellerine geçirmelidirler! Öyle de yapıyorlar.

“LİBERAL FAŞİZME” ÇIKAN BİR YOL

BlackRock Ukrayna’da gerçekten yüksek kârlar elde etti. Kapitalist egemenler, Ukrayna’nın zayıflığını fırsat bilerek göz göre göre sömürüyorlar. Batılı yatırımcılar BlackRock’un koordinasyonunda Ukrayna’yı yeniden endüstrileştirmeye de çalışıyor. Nitekim Savunma şirketi Rheinmetall şimdiden Ukrayna’da üç fabrika için taahhütler almıştır. Tabii ki BlackRock’un araya girmesiyle!.. BlackRock, artan silah ihracatından ve terörle mücadele operasyonlarından kazançlar sağlıyor. Bu savaşlar ve operasyonlar ne kadar uzun ve belirsiz olursa, BlackRock o kadar yüksek kârlar elde ediyor.

Ukrayna’nın, son zamanlarda yaşanan savaş kaosu nedeniyle dünyanın en borçlu ülkelerinden biri haline geldiği biliniyor. Savaştan önce ABD Kongresi tarafından kabul edilen ve yönetim kurulunda üç BlackRock yöneticisinin yer aldığı “2022 Ukrayna Demokrasi Savunma Ödünç Verme Yasası” nedeniyle, geri ödeme yapma imkânı olmayan Ukrayna son derece şantaja açık bir konumda. Bu durumdan BlackRock oldukça hoşnuttur!

Batı dünyasının ekonomik merkezlerinde yaşanan bütün bu olup bitenlerden de anlıyoruz ki, yaşananlar kendileri için bir neoliberalizm değil, dünyanın geri kalanı için düşünülen bir “izm”. Egemen kapitalist yöneticiler, yönetimlerinde söz-eylem karşıtlığına devam ediyorlar: Neoliberalizm tüm dünyada parlatılıyor: Televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde, dergilerde, sosyal medyada kurulan tümceler başka, iş dünyasının girişimleri başka. Tıpkı bugün politikacıların yaptıkları gibi!

Görüldüğü üzere, dünya üzerinde imtiyazlı bir kesim var: Yüzde 1’lik kesimde yer alan bürokratlar, beyaz yakalılar, sermaye sahipleri, politikacılar, devlet adamları, gazeteciler, yöneticiler dünya kaynaklarını paylaşmak üzere, sınırsız olanaklarla imtiyaz adacıkları oluşturmuş durumdalar. İşin kötüsü de, geri kalan imtiyazların kaynağı da burası! En gerideki paylaşım olmadan, üst yapıya bir damla bile damlamıyor! Eşitsiz gelişim yasası egemenlerin umurunda bile değil!

Kurulan düzene baktığımızda, sistemin, karşılıklı bağımlılık ilişkisini bitirmek yerine, o bağımlılık zincirlerini daha bir sıklaştırmayı seçtiğini görüyoruz. Sonuçta sistem, birbirlerinden vazgeçemez hale getirilmiş işletme topluluklarından oluşuyor. 1990’lı yıllardan beri Amerikan sermayesinin, özellikle Avrupa ülkelerine müdahalesini görüyoruz. ABD sermayesinin AB sermayesiyle nasıl iç içe geçtiğini, merkez ekonomilerin sınai ve ticari koordinatlarını Werner Rügemer art arda yayımladığı çalışmalarla bizlere göstermiş oldu.

Bütün bu bilinenlere rağmen, bir ara Federal Almanya kamuoyunda, eski başbakanlardan Gerhard Schröder’in Rusya ile olan ticari ilişkileri eleştiri konusu olmuştu. Demek ki ABD sermayesiyle bir sorun yoktu!

Anlaşılan, BlackRock belli bir finans gücüne ulaştıktan sonra önündeki engelleri dozer gibi ezip geçiyor. Kurumsallaşmanın önemi anlatılırken söylenmek istenen, kurumsallaşmış kapitalizmdir. Araçlar da hazır: Devletler, hükümetler, finans kuruluşları, politikacılar, bürokratlar, teknokratlar aracılığıyla kurulan bu düzende hiç öyle kitaplarda anlatılan bir liberalizm yok! Bu bir yanılsama, hakiki liberaller, saf liberalizm için, ekmeklerini başka kapılarda aramak zorundalar!

Bu yol “liberal faşizm”e çıkıyor!

Son tahlilde gördüğümüz, bu dev şirketlerin karşısına çıkacak “güç birliği”nin gerekliliği, kamuculuğun güçlendirilmesidir. Bir güç olmadan, güç haline gelmeden “Biz buradayız!” diyemiyoruz.

Son söz: İnsan eylemlerinde fazlalıklar var, yaşanan bazı olayların hiç yaşanmaması gerekiyor. Savaşlarla insanları, kapitalizmle doğayı ve hayvanları öldürmemiz gibi!..

KAYNAKLAR:

1. Werner Rügemer, Black-Rock Germany – Die heimliche Weltmacht, ihrePraktiken in Deutschland und Friedrich Merz, Verlag Hintergrund, Berlin, 2025

2. Werner Rügemer, Enteignet BlackRock&Co.! – Auf den Spuren einer unbekannten Weltmacht, Nomen Verlag, Frankfurt am Main, 2021

3. Werner Rügemer, “Niemand hält an deutschen Unternehmen und Banken so viele Aktien wie BlackRock”, Junge Welt (05.04.2025). (Röportajı yapan: Carmela Negrete.)

GÖRSEL: Ömer Yaprakkıran